İnsanlar, hükümetlerin ortaya koyduğu görüşlere ve politikalara inanmak ve ‘iman etmek’ zorunda değiller. Herkesin aklı ve fikri var, uygulanan politikaları akıl tezgahında tartar, biçer ona göre değerlendirir. Destekler veya eleştirir. Ama Türkiye bugün öylesine keskin ve vahim bir sürece girdik ki, hükümetin ortaya koyduğu politikaları tasvip etmek vatanseverlik, etmemek vatan hainliği diye takdim edilmeye başlandı. En basit olaylarda bile bu keskin yaftalamalar yandaş medya tarafından adeta bombalarcasına arz-ı endam etmeye, vatandaşlar doğru ve yanlış kavramlarını bile algılamada güçlük çekmeye başladı. Bunun o kadar çok örneği var ki; Ergenekon davasında binlerce kişi saçma sapan delillerle hapislere tıkılıp yıllarca hapiste çürümeye terk edildi. Bu duruma karşı çıkıp sadece vicdan ve hukuk hassasiyetiyle itiraz edenlere, anında “Ergenekoncu, darbeci” yaftası vuruldu. Küfürler, hakaretlerin bini bin para oldu. Sonuç: Ergenekon davasının kumpas olduğu ortaya çıktı. Yargıtay’dan döndü. Herkes serbest bırakıldı. Aynı olay Balyoz davasında yaşandı. Yüzlerce muvazzaf ve emekli subay, bugün FETÖ’cü olduğu için tutuklanan Mehmet Baransu’ya teslim edilen ‘bavul’ yüzünden zindanlara atıldı. Darbe planı yapmakla suçlandı. Hapiste ölen subaylar oldu. Bütün bu adaletsizliğe karşı çıkıp eleştirenlere karşı yine malum cephe hareket geçti. “Darbeci” dediler, “hain” dediler. “Devlet düşmanı” dediler. Sonuç: Bu dava da çöktü. Yargıtay’dan döndü. Hemen hemen herkes serbest kaldı. En basit bir eleştiriye bile tahammülü olmayan “sövücü takımı” hiçbir şey olamamış gibi vazifesine başka alanlarda devam etti. Açılım diye bir zırva çıkardılar. PKK’lılarla alenen pazarlık yaptılar. İllegaliteye legallik vermeye çalıştılar. Bunu da bir devlet politikası olarak ortaya attılar. Bu politikaları eleştirenleri de ‘vatan haini, millet düşmanı, birlik ve beraberliği sabote eden gafiller’ diye suçladılar. Sonuç: Açılım da çöktü. Altında kaldılar. Açılımın içinden hendekler çıktı. Kan ve gözyaşı çıktı. Suriye’de dost ve kardeş bildiğimiz Esad’a savaş eden politikaları devreye koyup ülkeyi bataklığın için soktular. Türkiye’nin sınır şehirleri Suriye’deki çetelerin ateş hattına girdi. Şehirler boşaldı. Kendimizi bir kan deryasının içinde bulduk. Bu yanlış politikaları eleştirenleri “zalim Esad’ın destekçileri, diktatörün yandaşları, Nusayri yanlıları” diye suçladılar. Hakaretler, küfürler ortalığa saçıldı. Oysa sadece yanlış bir dış politikaya yönelik eleştiriler vardı. Sonuç: Astana’da, Soçi’de Suriye’nin toprak bütünlüğünün sağlanması için toplantılara katıldık. Barışı bozduğumuz Suriye’de, barışın sağlanması için garantör olduk! FETÖ ile mücadele ediyoruz diye telefonunda ByLock olan on binlerce kişiyi darbe destekçisi diye hakim önüne çıkardılar, hapse attılar. “Yahu bir dakika, yanlışlık yapıyorsunuz, o insanların çoğu, “kıble programı, müzik programı” indireyim derken Bylock indirdi, bundan haberleri bile yok” diyenleri “FETÖ’cülükle, darbecilikle suçladılar.Kulaklarını gerçeklere tıkadılar. Sonuç: Ankara Cumhuriyet başsavcılığı on binlerce kişinin telefonundaki Bylock yazılımının iradeleri dışında indirildiğini ve bu kişilerin derhal serbest kalacağını” açıkladı. Hükümetin politikalarını kutsal bir metin diye algılayıp hiçbir muhakeme ve muhasebe yapmadan körü körüne destekleyip, en küçük bir eleştiri ve itirazı “vatan hainliği, darbecilik, bölücülük” diye yaftalayanlar ülkede oluşturdukları korku duvarlarıyla düşüncelere pranga vurdular. Oysa eleştiri varsa demokrasi vardır. Tenkit varsa özgürlük vardır. İtiraza anlayış göstermek varsa devlet vardır. Yahu bu ülkede insanlar bir Kanun Hükmünde Kararnameyi bile eleştiremeyecek hale geldiler. Tamamen hukuki ve insan hakları mülahazaları bile adet vatan hainliğiyle suçluyorlar. Torbalarında bulunan ve sürekli kullandıkları “vatan haini,darbeci, FETÖ’cü” gibi suçlamaları en küçük bir eleştiride heybelerinden çıkarıp ucu zehirli ok gibi sağa sola fırlatıyorlar. Böyle bir manzara bu ülkeye yakışıyor mu?
Muharrem Bayraktar
YENİ MESAJ GAZETESİ
YORUMLAR