MHP lideri Devlet Bahçeli’nin TBMM’nin açılışı olan 1 Ekim’de “kapatılmasını istediği” DEM Parti sıralarına gidip tokalaşmasıyla başlattığı süreci 22 Ekim’deki grup toplantısında “Şayet terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin, TBMM’de DEM grubunda konuşsun, terörün tamamen bittiğini ve örgütün lağvedildiğini haykırsın” sözleriyle noktalaması herkesi şaşırttığı gibi büyük de bir tartışma yarattı. Tüm bu olan biteni “bir planın parçası” olarak gören emekli Amiral Türker Ertürk ile konuştum.
- Türker Bey, MHP lideri Devlet Bahçeli öyle bir açıklama yaptı, öyle bir çağrıda bulundu ki DEM Parti bile şaşırdı. Bahçeli bu açıklamayı neden yaptı
Bahçeli’nin açıklaması şaşırtıcı değil, bekliyordum. İşaret fişeği; Meclis’in açılışında, Bahçeli’nin DEM Parti’ye el uzatmasıyla atıldı. Bunlar, büyük planın birer parçasıydı. Hatta; bu plana CHP grubunun bir bölümünün ayağa kalkarak Cumhurbaşkanını karşılamasını da ilave edebiliriz.
KAYBETME TRAVMASI
- Hangi planın parçası?
MHP’nin iktidar nimetlerinden faydalanmaya devam edebilmesi, Erdoğan’ın iktidarda kalmasına bağlı. Ama 31 Mart Yerel Seçimleri sonucunda AKP’nin birinci parti konumunu kaybetmesi, MHP’de iktidar gücünün artık elden kaçabileceği endişesini ve travmasını yarattı. Ayrıca; Sinan Ateş cinayetinin yargılama süreci nedeniyle de Bahçeli’nin Erdoğan’a karşı hareket serbestisi çok sınırlı. Cumhurbaşkanı Erdoğan açısından da 31 Mart Yerel Seçim sonuçları büyük travmaydı. En büyük korkusu; seçim sonrasında daha psikolojik olarak bile toparlanamadan CHP’nin meydanlara çıkarak erken seçim baskısı yapmasıydı ve bu engellenmeliydi. Erdoğan bu durumu tersine çevirebilmek açısından ilk stratejik hamlesini yaptı. Bu “yumuşama ve normalleşmeydi”. Her ne kadar bu girişimin Özgür Özel’den geldiği açıklansa da bu kararın CHP’de nerede ve nasıl alındığı biraz karanlıktaydı. “Yumuşama ve normalleşme” süreci sonunda halkın iktidara yönelik öfkesi inişe geçti, 31 Mart günü ruhu öldürüldü, ülkedeki anormallikler ve hukuksuzluklar algısal olarak normalleştirildi, iktidar açısından oy kaybı durduruldu ve kaybedilen inisiyatif tekrar ile geçirildi. Erdoğan, iktidardan hiç gitmek istemiyordu. Yaşadığı müddetçe bu görevde kalmak istiyordu. Anayasadaki Cumhurbaşkanlığı seçiminin önündeki süre sınırlandırılmasının tamamen kaldırılması ve seçilebilmek için yüzde 50+1 oy oranı zorunluluğunun yüzde 40+1’e çekilmesini istiyordu. Ama Meclis aritmetiği buna imkân vermiyordu. O zaman DEM Parti ve başkaları da ikna edilmeliydi. İşte bu nedenle Erdoğan’ın erken seçimi reddeden ve “Yeni Anayasa” veya “Anayasa Değişikliğini” merkeze koyan ikinci stratejik hamlesi geldi. Bu stratejik hamlenin içinde ABD de var.
(Türker Ertürk, 2008-2010 yılları arasında Deniz Harp Okulu Komutanlığı yaptı. TSK’daki FETÖ yapılanmasına karşı mücadele etti.)
DIŞARIDA TIKANMIŞLIK
- Stratejik hamle dediniz. Hangi adımlarla ilerleyecek size göre bu plan?
Bunun için pazarlık masası kurulacak ve üzerinde pazarlık yapılacak olan konu; Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ideolojisi yani ilk dört madde hatta 42. ve 66. maddeleri olacak. Ayrıca; masada Öcalan’ın serbest bırakılması, PKK’lı teröristlerin affı ve Demirtaş’ın tahliyesi de var. Pazarlık masasından Erdoğan’a istedikleri verilecek, ABD ve DEM Parti de istediklerini alacak. Açılım demekten kaçınıyorlar ve reddediyorlar; çünkü geçmişte yapılan açılımlar nedeniyle açılım adının itibarı ve marka değeri yok. Adına ne derlerse desinler; geçmişte olduğu gibi bunun da içinde başından itibaren ABD var ve bu iliklerine kadar açılımdır. (İbrahim) Kaboğlu’nun İstanbul Baro Başkanı olarak seçtirilmesi ve seçilir seçilmez ilk dört maddeyi aklınca kurnazlık yaparak hedef alması; kökü dışarıda bu açılım planının parçasıdır. Bahçeli’nin nasıl Erdoğan’a karşı hareket serbestisi kısıtlı ise Erdoğan’ın da ABD’ye karşı iflas eden ekonomi, dış politikada tıkanmışlık ve yalnızlık, Türk Hava Kuvvetleri’nin envanterine 22 yıldır savaş uçağı katamamaktan dolayı savunmada yaşanan zafiyetler, yaptırımlar, Halkbank ve New York Belediye Başkanına rüşvet iddiası gibi nedenlerle hareket serbestisi çok kısıtlı. Ayrıca ABD, epeydir iyi olmayan Türkiye-ABD ilişkilerini düzeltmek istiyor.
BÜYÜK PLANIN PARÇASI
- Neden buna ihtiyaç duyuyor?
Çünkü ABD’nin Türkiye’ye çok ihtiyacı var. Üçüncü yılına yaklaşan Rusya-Ukrayna Savaşı’nda ABD açısından işler iyi gitmiyor. Ukrayna yenildi ve bölündü ama ABD, Rusya’yı yıpratmak için savaşı devam ettirmek istiyor. Bugüne kadar Türkiye, Rusya için nefes borusu oldu ve ABD bundan memnun değil. Güneyimizde devam eden İsrail-Gazze-Hizbullah/Lübnan Savaşı; İran’ı ve tüm Direniş Eksenini de içine alacak şekilde büyüme ve bölgeselleşme emaresi gösteriyor. İran’a müdahale gündemde. ABD; bu savaşta Türkiye’yi Suriye ve İran’a karşı Kürtlerle birlikte kullanmak istiyor. Yani Mehmetçik ile içinde YPG’nin olduğu Suriye Demokratik Güçleri’ni müttefik olarak Esad’a karşı kullanmayı planlıyorlar. TRT genel müdürünün “İran’ı rahatsız edeceğiz” açıklaması; bu büyük planın parçası. Nasıl rahatsız edilebilir? İran’da yaşayan Türkler başta olmak üzere halkı yönetim aleyhine kışkırtarak ve ayaklandırarak yapılabilir.
ABD’NIN AMACI BOP
- MHP, “Öcalan” diyor, CHP “Selahattin Demirtaş”, neden?
Bahçeli, Öcalan için kürsüden idam ipi atmaktan Meclis kürsüsünden konuşma yapması davetine nasıl geldiyse; Özgür Özel de “terörün bitmesine ve annelerin gözyaşının silinmesine tam destek vereceğiz” ve ‘’Kürtlere Türkiye Cumhuriyeti’nin sahibi olmayı teklif ediyorum’’ diyerek pazarlık masasına oturacağını ima etti. Zaten ABD ve DEM Parti’nin isteği; CHP’nin de bu masada olması. Diğer taraftan, CHP Milletvekili Umut Akdoğan’ın bir televizyon kanalından yaptığı konuşmadan anlıyoruz ki; Özgür Özel’in Selahattin Demirtaş, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ziyareti yapmasını Erdoğan rica etmiş. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu
ideolojisinin tartışılacağı ve yok edileceği masaya bu ideolojinin sahibinin oturtularak suça ortak edilmesi; ABD, AKP ve Dem Parti için çok önemli. Bahçeli’nin Öcalan açıklamasının arkasında Erdoğan var. Esasında bu hamleyi Erdoğan yapıyor ama Bahçeli’ye yaptırarak başarısız olma riskini üstlenmiyor. Burada Erdoğan siyaseten kazanır ama CHP, MHP ve Türkiye kaybeder. Bu açılımlardan ABD’nin muradı; Türkiye’yi stratejik bölgesel çıkarları için kullanmak ve Türkiye’yi Büyük Ortadoğu Projesi’nde biçtiği role uygun olarak biraz daha dizayn etmektir. Silah bırakma veya bıraktırma işi ise iktidar lehine tam bir kandırmaca ve algı operasyonu. Bu asla mümkün değil. Zaten PKK şu anda Türkiye’de yok. Başka bir adla 100 bin kişilik ordusu ile Suriye’de ve Irak’ta
kampları var.
Ülke karışır, şehit anaları acılarının ilk gününe döner
- Teröristbaşı TBMM’ye gelip DEM Parti grubunda konuşur mu?
Öcalan; Meclis’e gelir ve konuşma da yapar, sorun olmaz. Bunun kararını Erdoğan verecek. Tek sorun; Erdoğan’ın istediği “Anayasa değişikliklerinin” verilip verilmemesidir. Ama ülke karışır ve şehit anaları acılarının ilk gününe dönerler. Öcalan’ın PKK üzerinde etkisi vardır ama belirleyici değildir. Ama ABD desteği ile düşündüğümüzde etkisi artar. Silah bıraktırmak ise Irak ve Suriye coğrafyasında bulunanlar için mümkün değildir. Türkiye’dekiler için de göstermelik olur. Selahattin Demirtaş’a karşı iktidarın travması devam etmektedir. Bu nedenle bu süreçte onu etkin kılmamaya, oyun dışına atmaya ve Öcalan’ı öne çıkarmaya, sürecin ve hatta DEM Parti’nin lideri yapmaya çalışıyorlar. Ama halkta daha çok Demirtaş’ın karşılığı var. Bebek katilinden zorlama lider olmaz, yemezler. Kökü dışarıda olan bu sürecin kotarılması çok zor. Halk; CHP seçmeni başta olmak üzere, bu sürece tepki gösterecek. Bu açılımın geçmişte olanlar gibi yine başarı şansı yok. En sonunda tepkiler nedeniyle masa devrilecek. O zaman Erdoğan ikinci seçeneği uygulayacak, DEM Parti’yi ötekileştirecek; “biz barış istedik ama masayı devirdiler” diyecek ve erken seçime gitmek isteyecek. İktidar ve DEM Parti haricinde masaya oturanlar kaybedecek, oturmayanlar kazanacak. Ne yazık ki önümüzdeki süreçte Türkiye’yi iyi şeyler beklemiyor.
Kendimizi savaşın içerisinde buluruz!
- Tüm bunlar olurken Rusya ne yapacak?
Bu gelişmeler ister istemez sonuçları itibarıyla Türkiye ve Rusya’yı karşı karşıya getirir, BRICS hayali biter ve Suriye’den başlamak üzere kendimizi savaşların içinde buluruz. Türkiye’de artık ne devlet aklı ne de iktidarın gücünü kontrol edebilecek denge ve kontrol mekanizmaları var. Türkiye, artık tek kişilik akılla yönetilen bir sisteme sahip. Danışmanlar ordusunun ve bakanların olması; kararların devlet aklı veya ortak akılla alındığını göstermez. Sistemsel siyasi ağırlığı olmayanların, kararlarda da ağırlığı olmaz.
İPEK ÖZBEY
sözcü.com.tr
YORUMLAR