Aynı konu hakkında, 'bu ülkede açlık yok, kapıcıların bile arabası var', 'ekonomik savaş ilan ediyorum', 'güçlü Türkiye hedefimizden vazgeçmiş değiliz. Önümüzü kesmek isteyenler var', 'stokçuların canına okuyacağız, dünyanın en çok büyüyen ekonomisiyiz, bu kriz teğet geçecek', kimse korkmasın, ne yaptığımız farkındayız' gibi söylemlerde bulunan AKP iktidarı en son konuya ayet ve hadisleri de kattı.
Anlaşılacağı üzere iktidar partisi ekonomik gidişattan ve toplumun halinden habersiz ve de çözümsüz ki, bu derece birbirinden uzak, mantıkları aciz bırakan cümleler kuruyor.
Sonuca gitmek için ilk önce var olan gerçeği kabul etmek gerekir. İşte bugün yaşadığımız sorun budur. İktidar, ülkenin ve halkın gerçeklerini bir türlü kabul etmiyor.
Yanılmıyorsam 5-6 ay önce BTP lideri Hüseyin Baş, Yeni Mesaj TV'nin youtube özel kanalına verdiği özel mülakatta hem devlet, hem de milletimizin gerçeğiydi.
Ne demişti Sayın Baş?
"Yeni açlık sınırı rakamları açıklandığında asgari ücret, yine açlık sınırının altında kalacak. Bu noktada biz diyoruz ki, yoksul vatandaşın olduğu bir devlet, sosyal devlet olamaz.
O zaman yoksul vatandaş olmayacaksa, devlet o denklemi kurup, gerekeni vatandaşına verecek. Model budur...
Bunun haricindekiler hiç bir şey değil. Bunu yapmıyorsanız siz, sosyal devlet değilsiniz. Adını ne koyarsanız koyun...
Kendi kendinize bir ekonomik çark oluşturuyorsunuz, yürümeye çalışıyorsunuz. Sonuç aynı sefalet, aynı yoksulluk, aynı hayal kırıklıkları...
Dünyada bu Türkiye'ye has bir durum. Bu kadar kötü bir ekonomi yönetimi olamaz... Bunun çözümü bizim elimizde. Milli Ekonomi Modeli bu topraklar için yazılmış. Bunu Rusya ve Çin uyguluyor. Avrupa, Amerika uyguluyor, biz uygulayamıyoruz".
Gerçekleri anlamak bazıları için zordur ama anlayanlar hep mutludur
Bu gerçeği anlamayanlar dün olduğu gibi bugünde sabrı tavsiye ediyorlar, imtihan dünyasından bahsediyorlar.
Bu imtihan, sabır, müjde ile ayet ve hadisleri okuyanları görünce aklıma her daim Ebu Zer Hazretleri gelir. Allah (s.a) şefaatini nasip eylesin.
İslam ile ilk şereflenenler arasındadır kendisi. Hayatı boyunca Allah Resulüne asla muhalefet etmemiştir.
Gadir Hum'da ki, ilahi emrin şahidi ve kabul edenlerdendi. Sakife'de ise Gadir Hum'u hatırlatan ve 'hilafetin Allah'ın emri ile Ali'ye verildiğini' açıkça dile getiren 43 kişinin içindeki müjdeli 17 kişiden birisi idi. Kısaca Ehl-i Beyt'in yılmaz savunucularından birisiydi.
Ehl-i Beyt'in, kadim düşman Muaviye, Şam'da görkemli bir Saray inşa eder. Gücünü göstermek için Ebu Zer el-Gıfârî'yi sarayına davet ederek, kendince bir gövde gösterisi yapmak ister. Sarayını gezdirir ve Ebu Zer'e sorar: 'Sarayımı nasıl buldun?'
Ebu Zer el-Gıfârî, "Ey Muaviye! Eğer bu sarayı, kendi paranla yaptırdıysan israftır. Eğer halkın parasıyla yaptırdıysan ihanettir ve haramdır. Kul hakkına girer. Bunu ancak firavunlar yapar."
Muaviye'nin bir lakabı da, 'Kisra'dır'. Malumunuz Sasani devletinin yöneticilerine 'Kisra' deniliyordu ve bu Kisralar büyük, şatafatlı saraylarda yaşıyorlardı.
İşte Muaviye o sarayı yaptırdıktan sonra kendisine 'Arap Kisrası" denilmeye başlandı. Saray, şatafat, lüks merakı Muaviye'den sonra gelenlerde de devam etti.
Batıda ise Roma sarayları meşhurdu. O dönemin bilge kişilerinden Cato'nun (Marcus Porcius Cato); 'Ahmaklardır uygarlığı görkemli binalarda arayanlar' sözünü İslam dünyasında kimse kurmamıştır.
Neyse! İsteyen istediği kadar ders çıkarabilir.
Akın Aydın
akinaydin @ yenimesaj.com.tr
YORUMLAR