GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Farklı Bir Erkeklik Mümkün mü?

15 Eylül 2018 - 22:09

Yaşamın kıyısında bir varoluş; Erkeklik

“İktidarın vücut bulmuş hali sensin, sen iktidarsın” denilen erkeğe, “erkek olmanın hakkını ver” baskısı ve her an sistemin dışına atma tehdidi ile sürekli bir gözdağı verildi.



Kazançları, kaybettiklerinden fazla gibi görünse de hayatı anlamayı ve kendi olmayı ıskaladılar. Gizledikleri duyguları anlamsız bir varoluşun nedeni oldu. Ayrıca toplumun tamamlayan, besleyen ve yaşantıları zenginleştiren diğer yarısı (kadınlar) yok sayılarak topallayan bir işleyişe herkes mecbur bırakıldı.

 

Uzun süredir herkes erkek olmaya çağrılıyor. Kadınlar, çocuklar hatta erkeklerin kendisi bile sürekli erkek gibi olmaları gerektiğini duyuyorlar çevrelerinden. Bu gürültü içselleşemedi, çünkü Serpil Sancar’ın deyimiyle “Erkek olmak, imkansız bir iktidar” en yukarılarda bir yerlerde bu sanrıyı yöneten insanlardan değilseniz tabi. Erkeklik, iktidar teknolojileriyle bir nesne gibi sürekli üretiliyorken(Foucault) peşinden koştukça uzaklaşan bir mite dönüşüyor. Yaşayarak farkındaydık ama artık bilimsel ve genetik farklara dayalı bir üstünlüğün kabul edilemezliği aşikar durumda. Peki, nedir bu cinsiyet hiyerarşisi? Neden sürekli yeniden kuruluyor?

Sürekli başarmaya ve çalışmaya endekslenen bir varoluştur, erkeklik. Modern dünyada artık erkekliğe kabul edilme törenleri bitmiş görünse de bir erkeği erkek olarak görebilmek çalışıp para kazanması ile mümkün. Bu durum erkeğin ev geçindirebiliyor olmasıyla da kesinleşir. Atfedilen sözüm ona güç; içki, kumar, hovardalık gibi unsurlarla yitmez ta ki çalışmanın, ev geçindiriyor olmanın dışına çıkmayana kadar. Sanayi devriminden sonra kas gücüne ve teknik beceriye duyulan ihtiyaç, ekmek parasını kazanan erkek mitini güçlendirdi. Modern dünyada akla(analitik) bedene(kas gücüne) yapılan vurgu, duyguyu dışladı ve kadını eve hapsetti. Bu ise cinsiyet hiyerarşisini güçlendirdi.  Ekmek parası ile kazanılan itibar kadını ikincilleştirmeyi hatta kadınsı olanı aşağılamayı meşrulaştırdı. Birini aşağılama gücüyle somutlaşan iktidarının şüpheli ve geçici kaynağını sorgulamak erkeğin aklına gelmedi. Sisteme dahil olabildiği kadar görünen varlığı, onu yıllarca duygusuz bir hazza yöneltti.

Mutluluk mu? Duygulardan bu kadar arınmışken ve kadın üzerinden kurduğu haksız iktidarla ne mümkün.

Onlarca erkek olma deneyiminin arkasında benzer erkeksi yaşamların ve söylemlerin olmasında aile, okul, din, ordu ve devlet gibi kurumların ağız birliği yaptıklarını öne sürmek çok zor değil. Bu kurumlar hiyerarşiyi doğallaştırıp ezme ezilme ilişkisinin kanıksanmasını sağlıyor. Boyun eğdiğin kadar mutlu, boyun eğdirdiğin kadar güçlü olabilirsin. Ailede üniforma ve silahlarla başlayan militarist tutum, okullarda başarısını komut alıp almamasına indirgeyen yaptırımlara, askerlik döneminde düşüncenin tamamen dışlandığı pratiklere, iş yerinde ise kendini tüketen, yok sayan performanslara kadar uzanıyor. Bu süreç öyle bir hale geliyor ki erkek, aşık olduğunda aşkı ile eziyor(elbet kiminde daha az kiminde daha çok). Evliliği, boyun eğmeye sabretmenin ödülü olarak algılıyor ve evinde nihayet iktidarın öznesi olabiliyor.

Örf ve adetlerle açıklanan kadına bakış açısının şehirli, eğitimli kesimin içinde de hiç değişmediğini görmek erkeksi olma ritüelinin yaygınlığını gözler önüne seriyor. Erkek özelinde dahi erkek olma pratikleriyle kuruluyor. Siyasi anlamda özgürlükçü, eşitlikçi düşünceleri savunan erkekler özeldeki bu dayatmayı göremiyor ve özelinin, benimsediği düşüncelerden farklı olmasını anlamamızı talep ediyor bizlerden. Kadının sahiplenilmesi, metalaşması doğalmış gibi…

Erkeğe sistemin mağdurları olduğunu hatırlatan yine tüm öfkelerine rağmen kadınlar oldu. Çünkü eril iktidar tarafından kurgulanan erkeği, tek başına suçlamak sorunu çözemezdi özellikle başka bir mağdur daha varken. Kadın hareketinin aktif mücadelesi, eril iktidarın ezen ve ezilen diye iki cinsiyeti sürekli kurduğunu gözler önüne serdi. İktidarını temsil ettiğini düşündürttüğü erkeğe, “erkek olmanın hakkını ver” baskısı ve her an sistemin dışına atma tehdidi ile sürekli bir gözdağı verildi. Kazançları, kaybettiklerinden fazla gibi görünse de hayatı anlamayı ve kendi olmayı ıskaladılar. Gizledikleri duyguları anlamsız bir varoluşun nedeni oldu. Ayrıca toplumun tamamlayan, besleyen ve yaşantıları zenginleştiren diğer yarısı (kadınlar) yok sayılarak topallayan bir işleyişe herkes mecbur bırakıldı.

İşin kötüsü kadın hareketi içinde, her iki cins için özgürleştirici eşit anlayışlar geliştirilmeye çalışılırken yaşanan erkeklik krizini aşmak için erkekleri kadınsal değerlerden uzaklaşmaya ve yeniden erkek olmaya çağıran düşünceler de az değildir. Altın kafes, kuşlar için cezbedici gibi…

Şimdi kadınlarda da gözlemlediğim iktidar oyunları, sistemsel bir kirlenişin ifadesi. Doğasını bozduğumuz her şeyin arkasında eril iktidar duruyor. Bu şekillenişte kabahatlerine rağmen erkeği anlamak cinsiyet eşitliğini sağlamak için önemli. Sürekli kaybetme tehdidin olmadığı, özgürleştiren farklı bir erkeklik hala mümkün. Erkeklerin de zincirlerinin şakırtısını duyması ve yapılacak işbirliğinin yeni insanı ortaya çıkarması dileğiyle…

Hediye Çınar Ekinci

Dünyalılar

YORUMLAR

  • 0 Yorum