Fehmi Koru*
İnternette yayın yapmanın yazan açısından olumlu bir özelliği var: Yazınızı kaç kişinin okuduğunu anında öğrenebiliyorsunuz. Hatta herhangi bir anda Türkiye’nin hangi ilinden ve dünyanın hangi ülkesinden yazıyı okuyan var, bunun bilgisi de elinizin altında.
Ekonomi konulu yazılara fazla rağbet yok, bunu o sayede biliyorum.
Rağbet yok ama hayatımızın şu sıralar en önemli meşgalesi de ekonomi. Cebimize giren para ile cebimizden çıkan para arasındaki denge bozuldu ve denge her gün biraz daha bozulmaya devam ediyor. Her yerde ve her evde bu konu öncelikli olarak konuşuluyor, ancak ne hikmetse konuya ilişkin yazılar fazla okunmuyor.
Ben her gün yazan biri değil de yalnızca bir okur olsam, işte apaçık yazıyorum, güvendiğim yazarların ekonomiye dair görüşlerini merak eder ve yazılarını mutlaka okurdum.
Zaten okuyorum da.
Okuduklarım cebe giren ile cepten çıkan arasındaki dengeyi kurabilmemle ilgili ipuçlarını bana sağlıyor. O sayede de almam gereken tedbirler varsa onları almaya çalışabiliyorum.
İşte size yeni bir ekonomik gelişme: Dün günlerden pazar olmasına rağmen Resmi Gazete en çok okunan yayındı. Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Körfez ülkeleri gezisine çıkmasına az kala, imzaladığı bir kararname ile, özel tüketim vergisini (ÖTV), benzin ve doğalgaz gibi petrol ürünlerinde artırdı.
Sabahın erken saatlerde bir dostum benzine 5 TL zam geldiğini açıkladığında henüz Resmi Gazete’deki kararnameden haberdar değildim. Değildim, ama hiç şaşırmadım.
ÖTV artışı yalnızca gaz ve doğalgazla sınırlı kalmayacak, başka hangi maddelerde ÖTV varsa -mesela otomotiv- süreç içerisinde onlarda da benzer düzenlemelerle artış sağlanacak ve bu da o ürünlere zam olarak yansıyacaktır.
Yalnızca ÖTV’de artışa gidileceğini sanıyorsanız yanılıyorsunuz, devletin gelir kaynağı olan neler varsa hepsinde fiyatlara zam gelmesi kaçınılmaz.
Her çeşit vergi bu sebeple artacaktır. Bazıları şimdiden zamlandı zaten.
Cepten çıkanlar hızla artacak, ücret ve maaşlardaki artışlar ise o hıza yetişemeyecek.
İşin buraya varacağını bildiğim için benzine zam haberi beni hiç şaşırtmadı.
Biz buna benzer dönemleri geçmişte de yaşamıştık. Şimdi -2023’te- uygulanan, 1994 ve 2001 dolayımlarında uygulanmaya konulan reçetelerin bir benzeridir.
O dönemler ile bugün arasında bir fark var: Hem 1994’te hem de 2001’de şimdi yaşananlara benzer durumlarla karşılaşıldığında, o dönemlerin hükümetleri kısır döngüyü aşabilmek amacıyla İMF kapısına gitmişler, kendileri için orada hazırlanan reçeteye uymuşlardı. Bugün ise hükümet İMF ile görüşmeksizin aynı acı reçeteyi uyguluyor.
Şaşırmışsanız bu da sizin dikkat eksikliğinizden; daha doğrusu ekonomi ile ilgili yazılara göz atmaktan kaçınmanızın sonucu bu.
Türkiye ekonomisi şiddetle yabancı paraya ihtiyaç duyuyor. Yerli kaynaklar üzerinden yapılabilecekler fazlasıyla yerine getirildi. Ancak o imkanlar ihtiyacı karşılamaya yetmiyor. Yerli paramız -TL- için iş kolay, ihtiyaç duyulan miktar kadar basılıp piyasaya sürülüyor yerli paramız. ATM’lerden çektiğimiz TL’ler o sebeple genellikle gıcır gıcır. Ancak yabancı para, adı üstünde, bizim değil, Darphane’de basılamıyor. Dışarıdan temin edilmesi gerekiyor.
İhracat ve turizm gelirlerine ek olarak bayağı yüksek miktarda yabancı para bulmak şart.
Dolar, euro…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, daha önce çeşitli sebeplerle araya mesafe koyduğu, haklarında asla olumlu konuşmadığı bazı ülkelerle arayı düzeltme çabasında. Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) 15 Temmuz uğursuz darbe girişimini finanse eden ülke olarak ilan edilmişti. Suudi Arabistan ise İstanbul’daki başkonsolosluk binasında gazeteci Cemal Kaşıkçı’yı infaz ettiren ülkeydi.
Öyle değil mi?
Gezide bu iki ülkeye de uğranılacak…
Beklenen, oralardan ülkemize kredi açılması…
Eksik yabancı para ihtiyacını karşılayacak kadar…
ABD’nin de, İsveç’in NATO üyeliğine onay verme karşılığı olarak, Türkiye’ye 11 ile 13 milyar dolarlık bir kaynak için aracılık yapabileceği Amerikalı gazeteci Seymour Hersh tarafından duyurulmadı mı?
Kapısına gidilen ülkeler verecekleri paranın yerinde kullanılmasını isterler; bunun için de kredi açacakları ülkede çeşitli şartların yerine gelip gelmediğine bakarlar.
ÖTV artışı ve ondan dolayı temel ihtiyaç maddelerine gelen zammın Körfez ülkeleri gezisi öncesine rastlatılmasının bir anlamı var: “Merak etmeyin, biz de tedbir alıyoruz” mesajı o anlam.
Muhalefet bu gelişmeye sert karşı çıkıyor. Muhalefettir, görevidir. İyi de, iktidarın yanı başında yer alan partilerin liderleri de “Olmaz böyle şey” havasında.
Gülüyorum.
Bakın, iş dünyasından itiraz geliyor mu?
İş dünyası ses çıkarmaz, içten içe yapılanı takdir de eder.
Siyasi yazılara ilgi gösterip ekonomide olabileceklere önceden ışık tutan yazıları görmezden gelenler bu davranışlarının zararını göreceklerdir.
“Uyarmadın” demeyesiniz.
YORUMLAR