Devletimiz bizi Netflix'teki "sakıncalı" içeriklerden korumadan önce oturulması sakıncalı binalardan korumalı
Orta Doğu'yu tek bir cümlede anlatmak gerekse bu cümle tartışmasız şu olurdu: Her şeye üzülen ama hiçbir şeyle ilgilenmeyen insanlar... Tespitin sahibi Lübnanlı yazar Amin Maalouf. Öyle haklı ki...
Bu coğrafya tarih boyunca sayısız acılara tanıklık etti. Benzer acılar defalarca kez yaşandı. Tamam, evet biliyoruz tarih tekerrürden ibarettir. Ama bu kadar da olmaz! Bu kadar tembellik, bu kadar şuursuzluk ve bu kadar acımasızlık çok fazla değil mi artık?
Geçen hafta İzmir'de yaşanan deprem yine hepimizi sarstı. İzmir'den gelen ilk haberlerde şaşırtıcı bir şey yoktu. Yine aynı hikayeyi izliyorduk. Depremin yarattığı panik sonrası trafik kilitlendi ve kurtarma ekipleri enkazlara ulaşmakta zorlandı. Sayın Bakan Pakdemirli arama kurtarma konusunda herhangi bir uzmanlığı olmamasına rağmen görevli kişinin elindeki telefonu alarak enkaz altındaki Buse'yle konuştu ve biz bunu canlı yayında yüreğimiz ağzımızda izlemek zorunda kaldık. Tunç Soyer elleriyle çorba dağıtmak yerine çok daha yararlı olabileceği noktalarda kriz yönetimine katkılarda bulunabilirdi mesela. Deprem öncesinde hiçbir hazırlık yapılmamıştı ne yazık ki ve deprem sonrası kriz yönetimi de farklı kaygılarla yürütüldü yine ne yazık ki. Geçen yıl Eylül ayında yaşanan İstanbul depremi sonrası yeniden depremi hatırlamış olduk böylece.
Peki, nasıl bu kadar unutkan olabiliriz? Bu coğrafyanın insanı neden bu kadar tembel ve neden bu kadar kaderci? İçtiğimiz sudan, soluduğumuz havadan mı!? Her şey olacağına varır diye diye şu bereketli topraklar üzerinde yaşamanın tadı tuzu kalmadı hiç. Kaygı ve kederle boğuşup duruyoruz.
Bütün suçu kaderin üzerine atmak işin en kolayı... Bütün suçu kaderin üzerine at ve yalnızca günü kurtarmak için yaşa. Sonra da enkaz altından mucizeler bekle... Kader yoktur kötü müteahhit vardır. Kader yoktur rant vardır. Kader yoktur hukuksuzluk vardır. Kader yoktur vicdansızlık vardır.
Kaderci ve tembeliz fakat üzüldük mü de öyle böyle üzülmüyoruz. Ciğerlerimiz yanıyor, ocağımıza ateşler düşüyor, ağıtlar falan yakıyoruz. Ama iş bir şeyleri değiştirmek için çaba sarfetmeye geldi mi de asla harekete geçmiyoruz. Üzerimize serpilen bu ölü toprağını kim kaldıracak artık!?
Deprem gecesi televizyonda bir uzman olası bir İstanbul depreminde 50 bin binanın yıkılacağının tahmin edildiğini söyledi. İzmir'de sadece 20 enkaz vardı ve deprem sonrası şehir büyük bir kaos yaşadı. 50 bin enkazın olacağı bir şehirde kim bilir neler yaşayacağız? Türkiye'nin birinci önceliği, olacağını kesinlikle bildiğimiz İstanbul depremine karşı derhal harekete geçmek olmalıdır. Siyasi kavgalara tutuşmadan merkezi yönetim ve belediye el birliği içinde İstanbul'un yeniden inşaası için çalışmalıdır.
Depremin ertesi günü yakın bir dostumla telefonlaştık. Bana kendi binasının da çok sağlam olmadığından ve ekonomik durumunu düzeltir düzeltmez de yeni bir yere geçmek istediğinden bahsetti. Yani binasının sağlam olmadığını pekala biliyor fakat buna rağmen bir süre daha o binada oturmak zorunda. Peki bu deprem o ekonomik durumunu düzeltemeden meydana gelirse ne olacak? Ben dostumu enkaz altında aramak istemiyorum. Mucizelere değil bilime, sağduyuya ve vicdana inanıyorum.
Çözüm çok da zor değil... Devlet şehirdeki tüm yapıları tek tek kontrolden geçirmeli ve risk taşıyan tüm binalarda oturumu yasaklamalı. Devletimiz bizi Netflix'teki "sakıncalı" içeriklerden korumadan önce oturulması sakıncalı binalardan korumalı. Nasıl ki sakıncalı içerikler şıp diye yasaklanıyor ve biz onlara istesek de ulaşamıyoruz aynı şekilde çürük yapılarda oturmakta yasaklanabilir ve istesek de biz bu çürük yapılarda oturamayız. Ayrıca merkezi yönetim ve belediyeler vatandaşlarının taşınma masrafları için ayni ve nakdi destekler sunarak vatandaşının yanında olduğunu göstermelidir.
İzmir depreminde çöken binaların sorumluları tek tek adalet önünde hesap vermeli. Bu yargılamalar bundan sonrası için emsal olmalı. Çalıp çırparak küçücük çocukların enkaz altında kalmasına yol açan sorumlular bedelini kendi özgürlükleriyle en ağır biçimde ödemeliler. Verilecek cezalar giden canları geri getirmeyecek, hayat boyu taşınacak travmaları da iyileştirmeyecek fakat değişmesi gereken ve hiçbir şeyle ilgilenmeyen Orta Doğu insanı için bir tokat olacak.
Bir de yeri gelmişken şunu sormak istiyorum. Deprem vergileri nereye harcandı?
T24 Haftalık Yazarı
Umut Beşkırma
[email protected]
YORUMLAR