'Sessiz istifa...' Pandemi döneminde ABD'de ortaya çıkan, sonra dünya geneline yayılan bir akım vardı: 'Büyük istifa'... Şimdi başka bir akıma kapıldı dünya, adı 'sessiz istifa'... Kimler arasında yaygınlaşıyor, nereye kadar gider? Bu akımı ‘Sessiz sıvışma’ diye adlandıran Altınbaş Üniversitesi İşletme Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hayri Kozanoğlu'na sordum.
- 'Sessiz istifa'... Tanım olarak görevinden istifa eden birini ifade ediyor gibi görünse de, aslında kişilerin sadece görev tanımında yer alan görevleri yerine getirmesi ve diğer tüm sorumlulukları reddetmesi olarak tarif ediliyor. Buna ne sebep oldu?
Öncelikle “quite quitting” kavramının Türkçede “sessiz sıvışma” veya “sessiz savsaklama” diye karşılanabileceğini düşünüyorum, çünkü bu eğilim Teksas Üniversitesi Profesörü Anthony Klotz’un “great resignation” (büyük istifa) kavramıyla yakından ilintili. Pandemi döneminde özellikle 50 yaş üstü çok sayıda insan işgücü piyasasından çekilmiş. Örneğin ABD’de 4.5 milyon civarında insan ya eski işlerine dönmemiş, ya da iş aramaktan tümüyle vazgeçmişti. Pandemi öncelikle insanlarda depresyon, anksiyete, stres yaratmış; tecrit süreci bazı kimselerde sosyal hayattan tamamen uzaklaşma eğilimlerini tetiklemişti. Bir yönüyle de pandemi sürecinde hepimiz yaşamın anlamı, özel yaşam-profesyonel kariyer dengesi üzerinde daha fazla düşünme olanağı bulduk. Bazılarımız insanın iş hayatında bu kadar paralamasının anlamsız olduğu sonucuna vardık.
- En çok kim böyle düşündü?
Özellikle yeterince tasarrufu bulunduğunu düşünen, artık kariyerlerinde yeni bir sıçrama şansı kalmadığı sonucuna varan, şimdi en genci 60’ına merdiven dayamış “baby boomer” kuşağı mensupları kesin emeklilik kararı verebildiler. Zaten araştırmalar iş yaşamında son demlerini yaşayan bu kuşak bir yana bırakılırsa, X,Y,Z kuşaklarının işe bağlanma konusunda farklı bir davranış sergilemediğini ortaya koyuyor. Böylelikle işgücü arzında bir daralma ortaya çıktı ve çalışanların işverenler karşısında pazarlık güçleri arttı. Sessiz sıvışma da işte böyle bir konjonktürün ürünü. Çalışanlar işlerini aksatmadan yapsa da, ekstra bir gayret göstermiyor, bulundukları pozisyonun gerektirdiği sorumluluğun daha fazlasını üstlenmiyor. Ne mesai saatleri dışında ofiste kalmayı istiyor, ne de evinden maillere, Whatsapp mesajlarına cevap veriyor.
- Birçok kişi için de mesai saati uzadı aslında...
Tabii, pandemi sürecinde evden çalışma olanağı bulanlar, yolda geçen zamanı tasarruf etmeleri de bahane edilerek daha uzun zaman mesai yapmak zorunda bırakıldı. “Online çalışıyorum ama kendime ayıracak zamanın daraldı” yakınmalarını çokça işittik. İnsanlar da, ofis ortamı dışında kontrol ve gözetim mekanizmalarının ister istemez gevşemesi karşısında işin gerektirdiği minimumların ötesine taşmama refleksi gösterdi. Bu alışkanlık post-pandemi dönemine de taşındı. Aslında kişinin bir ücretli olduğunu unutup işle özdeşleşmesi, zaman mekân tanımadan büyük bir şevkle çalışması bilgi ve enformasyon teknolojisinin merkezi “Silikon Vadisi kültürü” diye de anılıyor. Ancak verimlilik ile ücret bağlantısının kopması, şirketlerinin karları patlama gösterse de maaşların ve sosyal hakların paralel biçimde gelişmemesi de ister istemez bir isteksizliğe yol açıyor, Silikon Vadisi’ne öykünenlerin sayısını azaltıyor. Pandemi döneminde online satışları artan market zincirleri, lojistik şirketleri, depolama hizmetleri, elektronik, mobilya ve beyaz eşya sektörlerinde paralel ücret artışları gözlenmedi. Kapitalizm insanlara, protestan çalışma ahlakı çerçevesinde daha konsantre ve daha gayretli çalışmayı öğütlerken, kişi emeğinin ürünüyle geliri arasındaki kopukluğu fark edip, Marx’ın yabancılaşma kavramını doğrular biçimde işten ve işyerinden soğuma eğilimi gösterebiliyor. Bu genel eğilimlerin pandemi döneminde belirginleşmesinin “quite quitting” in yaygınlaşmasını getirdiğini söylemek olanaklı.
- Sürdürülebilir bir durum mu?
Bilindiği gibi bir küresel enflasyon dalgası yaşanıyor. Buna tepki olarak da başta ABD Merkez Bankası FED seri faiz artışlarına gidiyor. Ücret artışları görece hızlansa da hala enflasyonun altında. Emek arzının daralması nedeniyle de emek kesiminin pazarlık gücü artmış durumda. Ne var ki, faiz artışları büyük olasılıkla ekonomik yavaşlamaya ve işsizlikte sıçramaya yol açarak. Böyle bir döneme girilirse de, ilk işten çıkarılanlar işleri yavaştan alanlar, gayretsiz çalışanlar olacak. Bir anlamda işverenler bir karşı tepki gösterecek, çalışanların artık “quite quitting” e yönelme lüksü kalmayacak. Ancak burada önemli bir noktanın altını çizmek önemli.
- Nedir o?
Quite quitting sadece beyaz yakalı, çoğunlukla online çalışılan, eğitimli-profesyonel kesimlerin istihdamı için söz konusu olabilir. Bir bilgisayar programcısı, hukuk bürosu çalışanı, reklamcı, muhasebeci vb. işleri pekala ağırdan alabilir. Ama otomotiv sektöründe ve gıda paketlemesinde montaj hattında çalışan bir işçinin, bir kuryenin, bir kafedeki baristanın veya bir garsonun böyle bir tercih hakkı zaten yoktur. Kendi hesabına çalışan bir esnafın, sokak satıcısının, tamircinin işi savsaklaması ise haliyle kendi zararınadır.
- Kendi hesabına çalışan birinin bunu yapamayacak olması bu yeni akımla ilgili bize ne söylüyor?
Kendi hesabına çalışan esnaf, sokak satıcıları, berber terzi gibi meslek mensupları zaten pandemi döneminde en ciddi mal ve hijyen koşulları ile karşılaşan gruplar oldu. Online alışveriş,insanların tek bir markette tüm ihtiyaçlarını karşılama isteği bu kesimleri vurdu. Berberler, spor salonları, kültür sanat faaliyetleri önce pandemi sürecinde kapanmak zorunda kaldı. Şimdi de enflasyon nedeniyle insanların bütçelerini zorunlu harcamalara yoğunlaştırmaları nedeniyle gelir kaybına uğruyorlar. Muhtemelen quite quitting kavramı onlara fantezi gelecek, acı acı gülümsemelerine yol açacaktır.
- Peki bu eğilim Türkiye'de de gözleniyor mu?
Öncelikle bizde işsizlik oranı hiçbir zaman tek hanelilere düşmedi. En son açıklanan temmuz 2022 göreceli düşük işsizlik oranı bile yüzde 10.1. İş bulmaktan umudunu kesenlerin, iş aramadığı halde ‘çalışırım’ diyenlerin, tam zamanlı çalışmak istediği halde kısmi zamanlı çalışanların da hesaba katıldığı atıl işgücü oranı ise yüzde 22.5. Birincisi, bizim ülkede ekmek aslanın ağzında, insanların işi ağırdan alma gibi bir şansları yok. İkincisi, pandemi döneminde ABD, İngiltere benzeri ülkeler gibi cömertçe nakit transferleri yapılmadığı için, kişilerin tasarrufları artmadı, çalışmadan yaşama olanağı ortaya çıkmadı. Dolayısıyla ‘büyük istifa’ olgusu bizde pek gözlenmedi. Sadece emekliliğini biraz öne çekip sahil kasabalarına yerleşenlere rastlandı. Oldubitti, ücretlerin düşüklüğü, satın olma gücünün zayıflaması, çalışma şartlarının zorluğu, ulaşım süresinin uzunluğu nedeniyle motivasyonu düşük emekçiler zaten bulunuyor. Ama ülkemizdeki bu yapısal sorunu dünyada yeni yükselen “quite quitting” dalgasıyla bağdaştırmanın pek doğru olduğunu düşünmüyorum.
Seçim ekonomisi sınırlı iyileştirme getirir, kalıcı olmaz
- Türkiye'de emek sınıfını bugünden daha zor günlerin beklediğini söylemek mümkün mü?
GSYH verileri tüm dünyada emek gelirlerinin düştüğünü, gelir ve servet dağılımının bozulduğunu, kârların özellikle finansal kazançların arttığını gösteriyor. Türkiye’de ise GSYH içerisinde emek gelirlerinin payı en son verilerle yüzde 25’e kadar gerilemiş durumda. Önümüzdeki dönemde özellikle AB bölgesinde durgunluk kaynaklı ihracatın düşmesi, imalat sanayi üretimi ve istihdamının daralması olası. İç piyasada da pandemi döneminde kapanma nedeniyle artan, sonra enflasyondan korunma amaçlı hız kesmeyen araba, beyaz eşya, mobilya talebinin daralması söz konusu. Zaten düşen sendikalaşma oranları da göz önüne alınırsa emek kesimini zor günler beklediği söylenebilir. Seçim ekonomisi yaşamlarında sınırlı iyileştirmeler getirse de kalıcı olmayacaktır. Ancak kendi mücadeleleriyle daha önemli haklar kazanabilirler.
İPEK ÖZBEY
HALKTV.COM.TR
YORUMLAR