“Depreme hazırlanarak mı, yoksa Kanal İstanbul Projesine yatırım yaparak mı”, milli ve yerli olunur? Bu yazıda bu konuyu başka bir boyutuyla irdelemeye çalışacağım. Kanal İstanbul projesiyle birlikte proje güzergâhı üzerinde bulunan arsaların emlak fiyatları aniden artmış ve projeye yatırım yapan şirketlerin “borsada hisse senetleri” de yükselmiştir. Evet, doğru duydunuz. Kanal İstanbul projesinin bu coğrafyanın “yararına olduğunu söyleyen” ve “bir ihtiyaç olduğunu savunanlar”, bunu borsada bir kazanç haline de getirdi. Projenin duyurulmasından bu yana bilimsel verilerle savunduğumuz; bu projenin bir emlak, rant ve sermayenin ihtiyaçları karşılayan bir yatırım aracı olacağı tespitimiz, borsa ayağıyla birlikte bir kere daha doğrulanmış oldu. Şimdi bu projenin borsada bir yatırım aracı olması hasebiyle gerçekten de kendine çıkış arayan sermayenin aynı zamanda bir yatırım projesi olduğunu da beraberinde konuşmak gerekiyor. Fakat kime ve neye yatırım?
Borsa İstanbul’da hissesi bulunan; EKGYO, IHLGM, TSGYO, HLGYO, KLGYO, CIMSA, AKCANSA, AFYON Çimento, OYAKC: Oyak Çimento Grubu (MRDIN – ADANA – UNYEC – BOLUC – ASLAN) ve YESİL Grubu (YESIL – YGYO – YYAPI – KPHOL)* gibi hisseler ise bu “kumar” oyununun bileşenleridir. Burada ilk bakışta en çok dikkat çeken iki hisse senedi bulunmaktadır. Biri İhlas Gayrımenkul Proje Geliştirme ve Ticaret A.Ş grubuna ait (İHLGM) ve diğeri OYAK ÇİMENTO’nun (OYAKC) Kanal İstanbul projesindeki yatırımlarıdır. Çünkü her iki şirketin “millilik vurgusu” üzerinden hareket ettiği savunmaları nedeniyledir.
RANT BORSA VE SERMAYEYE YÖNELİK PROJE
Bu hisselere yatırım yaptığını düşünenler, bu projeyi doğrudan savunan ve bundan “ekmek” kazanacağı beklentisine giren alt gelir grubu üyeleri ise bu “kumar oyunun” birer küçük aktörüdür. Bu küçük aktörler Kanal İstanbul projesi ile birlikte risk almışlardır. Çünkü kumar bir risk oyunudur. Bu proje hayata geçmezse yatırım yaptığını sanan o alt gelir grubu üyeleri ise sermaye karşısında bir kere daha yenilecektir. Unutmadan hatırlatmak gerekirse; DİSKAR’ın raporlarına göre toplam 27.5 milyon çalışanın, 10 milyon asgari ücret civarı ücret alanın, 4.1 milyon emeklinin ve 10.5 milyon işsizin olduğu bir ülkede borsaya para yatıran alt gelir grubunun kimler olduğu da ayrı bir tartışma konusudur. Kanal İstanbul Projesi’nin ÇED raporunda projenin inşaat işleri kapsamında 10.000 kişiye iş verileceği, işletme aşamasında 10.000 'den fazla kişinin “iş sahibi” olması ve evine “ekmek” götürmesi projenin en büyük hedeflerinden biri olduğu savunulmaktadır. Yani bu projenin kent emekçileri için bir ekmek kavgası olmadığı ve bu proje olmadan emekçilerin “ekmeksiz” kalacağı mı söylenmektedir? Bu durum ayrıca konuşulması gereken bir konudur.
Kanal İstanbul Projesi’nin emlak, rant, borsa ve sermayenin ihtiyacını karşılamaya yönelik bir proje olması dışından; Montrö ile bağımsızlığını bir senetle imza altına almış bu coğrafyanın bağımsızlığının da hukuksal anlamda tartışılmaya açılacağının bir ön oyunudur. Borsa sadece bu ülkenin yerli ve milli bir sermayesi değildir. Zaten sermaye milli olsa ne, olmasa ne! Sadece sermaye! Yani emekçilerin emeği üstünden para kazanan ve bunu borsa üzerinden taçlandıran sermaye! Peki, bu noktada sermayenin; dili, dini, ırkı, cinsiyeti ve millet olmaz ancak bu ülkenin “milli ordusunun” Borsa İstanbul’da bir yatırım aracı olan OYAKC’nin bu projede neden hissesi olur? OYAK; Türk Silahlı Kuvvetleri, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı mensupları ve Kanun’da belirtildiği şekliyle siviller dâhil, kendi isteğiyle katılan çalışanlarından oluşmaktadır. Ülkenin bekasını savunma görevini üstlenmiş bir kurumun, borsada Kanal İstanbul projesiyle kar elde etme girişimi kimileri tarafından ekonomik bir değer olarak düşünülebilir. Ancak aslolan bu kurumun sahiplerinin ülkenin bağımsızlığının tartışılmasına neden olacak olan böylesi bir projenin neden bir aracı olmasının konuşulmasıdır. Bu nokta ciddi bir şekilde tartışılması gerekmektedir.
Son olarak; Katarlıların durup dururken Borsa’nın yüzde 10’luk değerini satın alması da bu minvalde daha net bir şekilde anlaşılmış oldu. Kimi çevrelerce Katar İstanbul olarak isimlendirilen ve Katarlı prens, prenses ve sermaye gruplarının Kanal İstanbul projesinde kapattıkları arazilerin değerlenmesi dışında, Borsa’yı kontrol ederek kârına kâr girişimlerinin devam ettiğini de hep beraber görmüş oluyoruz. Bu proje bu anlamıyla ne milli çıkarlara uygundur ne de sosyal devlet programına uygundur. Milli olmak önceliği depremle yıkılacak olan bir kent için (İstanbul başta olmak üzere Marmara’ya komşu olan kentler) bütçeden pay ayrılması, deprem nedeniyle ölümü bekleyen yüzbinlerce emekçi kent sakinini kurtaracak deprem güvenli konut, işyeri ve sosyal alanların yaratılmasıyla mümkündür. Mw: 7.5 büyüklüğünde bir depremin meydana gelmesi nedeniyle 500 bin kişinin öleceğini söyleyip, Kanal İstanbul projesine yatırım yapmak ne milli ne de yerli olmakla izah edilemez!
Dr. Savaş Karabulut / Jeofizik Mühendisi&Sismolog
Odatv.com
*DİP Genel Başkan Yardımcısı, KHK ile İstanbul Üniversitesi’nden birlikte ihraç edildiğim Akademisyen arkadaşım Dr. Levent Dölek ile yaptığım görüşme sonrası bu yazıyı yazma gereği düşündüm.
**Borsada hissesi olan şirket bilgileri Finans360.com sitesinde yayınlanan bir metinden alınmıştır.
Dr. Savaş Karabulut yazdı
YORUMLAR