GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

"Namaz kılmayan gençler Hristiyan olsun"

09 Haziran 2017 - 11:10

Asiye Güldoğan yazdı...

15 Temmuz darbe girişiminden sonra şaşırtıcı iki gerçek ortaya çıktı. Birincisi, “demokrasinin beşiği” Batı, bu darbe girişimine karşı değildi. Bazılarının “darbenin gerçekleşeceğini varsayarak” darbe lehine konuşmalar yaptığı ortaya çıktı. Darbe önlendikten sonra da Batı ülkelerinin çoğu tepki vermekte, darbe girişimini kınamakta zorlandılar. Hala eleştiremeyenler var.

“Batıcılık, Medeniyet, İlericilik, Gelişmişlik, Demokrasi, Adalet” gibi kavramların merkezi Batı dünyası, anlaşılan darbecilik gibi demokrasi dışı girişimi “sadece kendileri için” istemiyorlar. Kendilerinin dışında her yerde darbeden yanalar. Güney Amerika, Afrika ve Ortadoğu’daki bütün darbelerin teşvikçisi oldular. En son Mısır’daki Sisi darbesini desteklediler. Eleştirmek bir yana “Sisi’yi karşılarında el pençe tutarak” saraylarında ağırladılar.

Türkiye’nin darbeler tarihinde de Batı’nın aynı tavrı söz konusu oldu. “Rusya ile karşı karşıya gelmek istemeyen Sultan Abdülaziz’in 1876 yılındaki halli” Batı kaynaklı ilk darbeydi. Bu darbeden sonra “Osmanlı Rusya ile savaştırıldı” ve pek çok toprak kaybı yaşandı.

Sultan Abdülhamit de “Rusya ile ters düşmediği için” tahttan darbeyle indirildi. Sonrasında gelenler Enver-Talat-Cemal Paşalar Batı’nın isteğiyle “Osmanlı’yı bitirecek” savaşa girdi. Enver Paşa yönetiminde Osmanlı ordusunun başında Alman subaylar vardı ve ülkemiz hem büyük toprak kayıpları yaşadı, hem de işgale uğradı. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yapılan Milli Mücadele sonucu işgalden kurtulduk. Kurtuluş Savaşı’ndan sonra Türkiye Cumhuriyeti küllerinden doğdu.

27 Mayıs darbesi ise, Bağdat Paktı’nın kurulması ve “Rusya ziyareti” yüzünden gerçekleşti. Başbakan Adnan Menderes ve iki bakan“Rusya ziyaretini gerçekleştiremeden” idam edildi. 12 Eylül darbesi de, “komünistler ülkeyi ele geçirecek, Türkiye Rusya’nın güdümüne girecek” gerekçesiyle yapıldı. ABD Başkanı “Darbeyi bizim çocuklar yaptı” diyecekti.

ATATÜRKÇÜLERE SAHİP ÇIKMAYAN BATI, NİYE GERİCİ FETÖ’NÜN ARKASINDA

 

28 Şubat postmodern darbesi ise, ABD ve AB’nin “eleştirdiği, karşı çıktığı” tek darbe oldu. Zaten “Batı istemediği için” bildiğimiz darbe olmadı, postmodern darbe olarak kaldı. Sadece “Erbakan’ın Başbakanlıktan indirilmesiyle ve Refah Partisi’nin kapatılmasıyla” yetinildi. Sonradan anlaşıldı ki, “eğer gerçek darbe olsaydı” Fetö’nün işi o zaman bitecekti. 28 Şubat’ta “tek kazançlı çıkan” Fetö oldu o yüzden. O dönemde Pensilvanya’ya giden Fethullah Gülen“asıl merkezine taşınmış” oldu ve “örgütünü uluslararası boyuta” taşıdı.

Batı ve Fetö daha sonra, Ergenekon davalarıyla TSK’yı, önemli yazarları hedef aldı. Generaller, ünlü yazarlar tutuklandı, büyük cezalara maruz kaldı. Bu süreçte aslında “Batılı, çağdaş, laik, ulusalcı, Atatürkçü” subayların, sanatçıların “sahte ihbarlar, düzenlenmiş digital evraklarla” tutuklanmaları Batı’yı nedense pek rahatsız etmedi. Oysa herkes “Bu kadar laik, Atatürkçü önemli isimlerin yargılanmasına Batı büyük tepki gösterir” diye bekliyordu. Bir iki küçük eleştiri dışında, “Türkiye’nin bağırsaklarının temizlendiğini” ve “Demokrasi için bu yargıların gerekli olduğunu” dile getirdiler.

Çünkü Batı için “Batıcı, Laik, Atatürkçü isimler önemli değildi”, onlar için Fetöcüler önemliydi. Nitekim Ergenekon davaları için seslerini çıkarmayan Batı, 15 Temmuz’dan sonra darbeyi eleştirmek bir yana, darbe girişiminde bulunan Fetöcülerin uğradıkları haksızlıkları dile getirerek, neredeyse “darbenin gerçekleşmesine izin vermediği için” Türkiye’ye kızgınlar.

Daha geçenlerde Fetöcü Önder Aytaç“ABD, İngiltere, Alman istihbaratı da 15 Temmuz’un Erdoğan tarafından kurguladığı kontrollü darbe olduğuna inanıyor” diyordu.

Diğer önemli gerçek ise, “Abdestli namazlı, karınca ezmez” diye kendini tanımlayan cemaat, onca “demokrasi diye yıllarca konuşmasına rağmen” nasıl darbeci oldu. Daha da önemlisi, nasıl “Batılı ülkeler adına ajanlık yapacak” konuma geldiler. Sürekli “Batı’nın Türkiye’ye yaptırım yapmasını, cezalandırmasını” istiyorlar, Batı’dan gelen eleştirileri-tehditleri büyük bir sevinçle karşılıyorlar. Nasıl oluyor da kendileri namaz kılan dindar oldukları halde, “Türkiye’nin şeriatçı olduğuna” dair yayınlar yapıyorlar Batı ülkelerinde.

Asıl önemlisi, Batı nasıl oluyor da “İslamafobi özellikler taşımalarına rağmen”, normalde “İslamcı-şeriatçı-gerici” görmeleri gereken bir yapıyı bu denli sahipleniyorlar? Bu darbeci ve “gerici” Fetö, nasıl etkileyebiliyor onları. Nasıl inandırabiliyorlar?

İşte bu sorunun cevabı olacak bir olayı, Afyon’lu Ahmet Kemal Öncü çok ilginç.bir hatırayla anlatıyor. Ahmet Kemal Öncü’nün facebookta paylaştığı hatırada adı geçen Ali Katırcıoğlu, İstanbul’da sayısız emlağı olan, FETÖ’nün Kısıklı’daki merkezi Akademi’yi ve Güney Afrika’daki büyük camiyi yaptıran, Fetö’nün önemli “finansörlerinden” biri.

“NAMAZ KILMAKTA ZORLANAN GENÇLER HRİSTİYAN OLSUN”

“2011 yılının sonları. Güney Afrika’dayım ve bir gün orada Feto'nün "Ali Katırcıoğlu" diye yaşlıca bir amcaya yaptırdığı camiye gittim. Hem Cuma’yı orada eda edelim, hem de oradaki "müslümanlarla" selamlaşırız diye düşündüm. Cami henüz tamamlanmamıştı bu yüzden avlusunda namaz kılınıyordu.

Camiyi yaptıran Ali Katırcıoğlu ile beraber namazdan sonra caminin yemekhanesine indik. O şehirdeki kolejin öğretmenleri de oradaydı. Uzunca bir masada 10-12 kişi kadardık. Ali Katırcıoğlu ile yan yana oturduk.

Tam karşıma da 70’li yaşlarda Rizeli bir amca oturdu. İstisnasız herkesin hürmet ettiği bir amcaydı. Yenice Amerika’dan gelmiş. "Hoca efendiyle" sohbet etmiş. Selamını getirdiğini söyledi. Örgütte ileri gelen "muhterem" bir amca imiş. Masadaki doğal hiyerarşi gereği o konuşuyor, bir büyük olarak herkes ona soruyor, o da cevaplıyordu.

Öğretmenlerden birisi okuldaki öğrencilerin bazılarının camiye gelmediğinden bahsetti. “Onları bu camide namaza nasıl teşvik edelim?”diye bir soru yöneltti bu amcaya.. Benim de az çok serde hocalığım  var merak ettim bu mühim suale nasıl bir cevap gelecek diye.

Amca kendinden gayet emin bir şekilde şöyle dedi:

“Bakın hocalar, bu sorunun cevabını Türkiye’de verseydim Türkiye’deki ahmaklar anlayamazdı ama sizin için bir şans ki hristiyan bir ülkedesiniz. Gençleri böyle gereksiz yere namaza özendirmeye çalışmayın. Onları hristiyan olmaya yönlendirin. Bu bir kolaylıktır. Çünkü hristiyanlıkta namaz yok. Bari hıristiyan olsunlar ki hiç olmazsa namaz borcuyla ahirete gitmesinler!”

Bendeniz şok olmuştum bu sözleri duyunca. Bir misafir olarak genelde bulunduğum mahalde susmayı tercih eden biri olarak "Nasıl nasıl?" diye hayretle sormaktan kendimi alamadım. “Nasıl?” dedim. “Şaka mı yapıyorsunuz?”

Konuşan "bilge amca" Karadenizliydi. Bir an şaka yaptığını düşündüm. Gülümsedim. Ama emin olmak için bir daha sordum.

"Amca özür dilerim yanlış anlamadım değil mi; namaz kılmakta zorlananlar hırıstiyan mı olsunlar dediniz?"

“HRİSTİYANLIK DA ALLAH’IN DİNİDİR”

Üstüne basarak ve biraz da bana çıkışarak "Evet!" dedi. Karadeniz şivesiyle "O da dindur daa!. O da Allah’ın dini değil mi? Ne mahzuru var? Eğer kılamıyorsa namazını, geçsin öbür dine, en azından namaz borcu olmaz!.”

Kulaklarıma inanamadım.

"Amca siz müslüman mısınız?" diye sordum kibarca.

“Evet,” dedi..

Yanımdaki camiyi yaptıran aksakallı Ali Katırcıoğlu da beni diziyle dürttü ki, konuşmayayım.. Gerçekten şaka gibiydi...

"Amca ben hocayım ve uzmanlığım fıkıh ve akaid. Bu söylediklerinin ne dinde, ne imanda yeri var" diye karşılık verdim.

Konuşma biraz sertleşmişti.

Devam ettim. "O da dindur dediğin şeyin kitabı kaldırılmış, inanışları tahrif olmuş, hükmü iptal olmuş bir din."

Ve dinimiz ve Rabbimizle ilgili duyduğum en küstah ifadeleri orada sarf etti.

"Evlat ne yani, sen bana Kur’an-ı korumayı bilen Allah haşa İncil’i korumayı bilememiş mi demek istiyorsun!" Dedi.

Ben de, “Amca gerçekten şaşılası bir durumdasınız. Ben de size sorayım o zaman. İncil’i koruyacaktı da Allah, neden Kur’an-ı gönderdi o zaman ahir zaman ümmetine?” diye sesimi birazcık yükselterek sordum.

Ve döndüm öğretmenlere seslendim.

“Beyler sesiniz niye çıkmıyor, siz müslüman değil misiniz?”

Rahatım kaçmıştı artık orada. Tansiyonum bir anda yükseldi ve yemeğimi yiyemez hale geldim.

"Kusura bakmayın beyler sofranızda oturmak bana helal değil" dedim ve orayı kibarca terkettim.

Daha sonra bizi misafir eden Ali Katırcıoğlu “bu meseleye aklımın ermeyeceğini, bir hikmeti var ki "Hocaefendi’nin bu konuyla ilgili özel fetvalarının olduğunu” vs vs söylemeye çalıştı. Ama nafile.

Ben göreceğimi görmüş, duyacağımı duymuştum artık.

Kardeşiniz Ahmet Kemal Öncü (Afyon’lu)”

O hikmetli özel fetvalar, neler yaptırmadı ki insanlara.

Asiye Güldoğan

Odatv.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum