Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, "Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları" eseriyle akademik hayatının odağı haline getirdiği konuda yıllar süren maceralı yolculuğunu ilim dünyası ve okurla paylaşıyor.
Bengü taşların sadece bilim adamlarını değil kendilerine Türk adı verilen bütün insanları ilgilendirdiğinin altını çizen Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun, yıllarca yoğrulup parçası haline geldiği konuda ortaya koyduğu bu önemli eserini şöyle takdim ediyor:
Bengü taşlar üzerinde çalışmak, Türklük bilimiyle uğraşan bütün bilim adamlarının hayalidir. Hiçbir Türkolog bengü taşlara temas etmeden ilmî hayatını tamamlayamaz. Araştırmalarının bir yerinde, çalışmalarının bir noktasında bütün Türkologlar mutlaka bengü taşlara atıf yapmışlardır, bundan sonra da yapacaklardır. Bunun çok açık ve anlaşılır bir sebebi var. Türkologların uğraştığı alan Türklük bilimidir; Türk'ün dili, edebiyatı, tarihi ve kültürüdür. Bu alanların, Türklerin bizzat kendileri tarafından yazılmış ilk metinleri de bengü taşlar üzerindeki yazılardır.
Bengü taşlar sadece bilim adamlarını ilgilendirmiyor. Kendilerine Türk adı verilen bütün insanları ilgilendiriyor. "Bana Türk diyorlar, bize Türk diyorlar." cümlelerini aklından geçiren her insan hayatının bir noktasında mutlaka şu soruları da sorar: "Ne zamandan beri bize Türk diyorlar? Bize Türk denilmesinin sebebi nedir?" Bu soruların cevabı da bengü taşlara ve onları diktiren Türk Kağanlığına ulaşır. Bu sebeple bengü taşlar, millî adını ve kimliğini merak eden bütün Türklerin de ilgi alanına girer.
Tunyukuk, Köl Tigin, Bilge Kağan... Türk tarihinin, 8. yüzyılın ilk yarısında yaşamış üç büyük ismi. Fakat Türk tarihinde o kadar çok büyük isim var ki! O hâlde bu üç ismi diğer büyüklerden ayıran özellik nedir? Bu üç isim, tarihte milyonlarca Türk'ün kullandığı, bugün de milyonlarca Türk'ün konuşup yazdığı ve hiç şüphesiz gelecekte de yine milyonlarca Türk'ün kullanmaya devam edeceği dilin bilinen ilk temsilcileridirler. İlk defa bu üç isim adına Türk dilinde yazılı anıtlar dikilmiştir ve bunlardan ikisi, Tunyukuk ile Bilge Kağan, bu anıtlardaki Türkçe metinlerin müellifleridir. Bir gün, daha eski metinler bulunabilir. Fakat daha eskileri bulununcaya kadar Türkçenin en eski metinleri bunlardır. 1893 yılı sonlarından, 122 yıldan beri bu böyledir.
Niçin Türk Kağanlığı ve niçin bengü taş?
Çünkü onlar kendilerine "Türk" ve yöneticilerine de "kağan" diyorlardı. Üç bengü taşta tam 76 kez Türk sözü geçer: Türk bodun, Türk kağan, Türk begler... Köktürk ise sadece bir defa. Bu demektir ki taşları diktirenlerin kendilerine verdikleri isim Türk idi. Çin kaynakları da onlardan hep Tucue "Türk" diye bahseder. Yöneticilerinin unvanı da kağan olduğuna göre bu siyasi teşekkülü en iyi ifade edecek terim Türk Kağanlığıdır. Bilge Kağan, kardeşi için diktirdiği anıta bengü taş diyordu. Yani "ebedî, ölümsüz taş". Kendi verdikleri isim varken başka bir isim aramaya aslında gerek yoktur. Bu sebeple ben de kitabın adında bu kelimeleri kullandım. Ancak inceleme boyunca bengü taş yanında anıt terimini de kullandım. Çünkü bengü taş, kelime kelime "ebedî taş" demektir ama terim olarak tam da "anıt" kavramı içine girmektedir. Köl Tigin anılsın diye dikilmiş ve ebedî olarak kalacağı düşünülen yazılı taş. Bu anlamın "kitabe" kavramını aştığı ve ancak "anıt / abide" terimleriyle karşılanabileceği açıktır.
***
Kitap 3 ana bölümden oluşuyor: Türk Kağanlığının tarihi; bengü taşların dil, edebiyat, tarih vb. bakımlardan incelenmesi ve nihayet üç metnin okunuşu, bugünkü Türkiye Türkçesine aktarılması ve dizini.
"Türk Kağanlığı" adlı 1. bölümde Köktürk tarihi bir bütün olarak verilirken, Doğu ve Batı kağanlıkları mümkün olduğu kadar paralel yürütülüyor. Bütünlüğün bozulmaması için Batı Kağanlığının devamı olan Türgişleri de tarih bölümüne dâhil ettim.
Bengü taş metinlerinin incelenmesini içine alan 2. bölümde Köktürk harfli metinlerin ve 3 bengü taşın bulunuşu, yazının çözülmesi konuları anlatılıyor.
Kitabın son bölümü ise Köl Tigin, Bilge Kağan ve Tonyukuk bengü taşlarının metinlerine ayrılmış.
Dergah Yayınları Tel:(0212) 518 95 79
***
Kurtuluşun Solcuları
Yakın tarihimizin çokça bilinmeyen bir sayfası Prof. Dr. Dursun Ali Akbulut'un "Albayrak Olayı" adlı kitabıyla aralanıyor. Prof. Dr. Akbulut, bu çalışmasıyla Milli Mücadele başlarında (Erzurum 1920) Halk Hükümeti kurma girişimini belgeleriyle gündeme taşıyor. Eserin 2. baskısının önsözünde Prof. Dr. Akbulut, şu bilgiyi veriyor:
Yeni Türk Devletinin kuruluşunu sağlayan Milli Mücadele, ulusun ortak çabasının ürünü olup ülkenin bütününü, kurum ve kuruluşlarını da kapsamaktaydı. Bu kurum ve kuruluşların başında yer alan basın, geniş ölçüde gazetelerle temsil olunuyordu. İstanbul kaynaklı olumsuz propagandayı önlemenin yanı sıra, kamuoyunun aydınlatılması ve direnişe yönlendirilmesi gibi çok önemli bir görevi üstlenen gazeteler çağın sosyal ve siyasal akımları hakkında okuyucularını bilgilendirmekte, bazen de bunların sözcüğünü yapmaktaydı. 1919-1921 yılları arasında Erzurum'da yayınlanan "Albayrak Gazetesi" etrafında böyle bir çevre oluşmuştur. Ülkenin kurtuluşunu, milletin bağımsızlığını esas kabul eden Albayrak ekibi, kuzeyden yaklaşmakta olan bolşevizmi bir alternatif olarak algılamış ve okuyucularına o şekilde yansıtmakta sakınca görmemiştir. Bu konuda yalnız oldukları da söylenemez. Nitekim daha 1919'larda Kâzım Karabekir Paşa'nın Kızıl Ordu'nun Rusya'daki başarılarını siyaseten dahi olsa kutlaması, Bakü Doğu Halkları Kurultayı'na Ankara başta olmak üzere yurdun değişik yörelerinden delegeler gönderilmesi, Teşkilât-ı Esasiye Kanunu tasarısının ilk 6 maddesinde vurgulanan içerik, Ankara ve Eskişehir'deki sol akımlar, onların yalnızlığını unutturacak kadar güçlü idi. Albayrak'ın şanssızlığı, kırılma noktalarının ard arda gelmesidir. Mustafa Suphi olayının istenmedik bir biçimde gelişmesi ve sonuçlanması, Batıda Yunan ilerlemesinin ve Ermenistan'ın bolşevikleştirilmesinden sonra Kızıl Ordu'nun sınırlarına yaklaşmasının yarattığı sıkıntılar, Edhem ayaklanması vb. Ankara Hükümetini harekete geçmekte geciktirmedi. 1921 yılı Ocak ayında sol kuruluşlar İstiklâl Mahkemesi huzuruna çıkarıldı.
Temel Yayınları Tel:(0212) 516 23 52
***
Bir Türkiye panaroması
Türk Devrim ve Kültür Tarihine eserleriyle büyük katkılarda bulunan değerli ilim adamı Prof. Şerafettin Turan'ın hatıraları "Anılarla Türkiye Gerçeği" adıyla kitaplaştırıldı. Tarihe, dile ve kültüre ilişkin 100'ü aşan esere imza atan,
TRT Yönetim Kurulu Üyeliği (1972-78), Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı (1978-79), Türk Dil Kurumu Başkanlığı (1977-83), Dil Derneği Başkanlığı (1992-2000) görevlerini başarıyla yürüten Prof. Şerafettin Turan, anıları eşliğinde Türkiye'nin 90 yıllık gerçeğine ışık tutuyor.
Bilgi Yayınevi Tel:(0312) 434 49 98
***
Yesevi ile nice yıllara
Aylık Sevgi Dergisi YESEVİ, Erdoğan Aslıyüce yönetiminde 23 yılı gerede bıraktı. 1994 yılının Ocak ayında yayın hayatına başlayan dergi 276. sayısıyla 23. yılını tamamladı. Derginin bu sayısında yer alan bazı konu başlıkları ve yazarları şöyle: *Edebali'nin babası Pervane Taceddin'in recm edilmesi / Erdoğan Aslıyüce *Erol Güngör'e göre kültür ve medeniyet tartışmaları / Hüdavendigar Onur *Kültüre adanmış bir ömür / Ahmet Özdemir *Kıbrıs elimizden gidiyor mu? / Oğuz Çetinoğlu *10 Kasım 1938'de vatan.
Yesevi Dergisi Tel:(0212) 638 50 12
YORUMLAR