Geçen hafta tüm dünya pandemi ile boğuşurken Mısır 3 Nisan gecesi bütün dünyayı şaşırtan bir şey yaptı.
Tahrir Meydanı’ndaki Milli Müze’de bulunan, eski Mısır hanedanına ait 22 mumyayı yeni inşa edilen Mısır Medeniyetleri Müzesi’ne nakletti...
*
18 kral, 4 kraliçeye ait 22 mumya, nitrojenle doldurulmuş cam lahitlere konup büyük ve çok renkli bir törenle yeni yerine götürüldü.
22 lahit 5 kilometrelik yolu 40 dakikada geçti...
*
Bu, mumyaların ikinci yolculuğuydu.
Mısır hanedanlarına ait bu mumyalar 100 yıl önce Luksor’dan Kahire’ye getirilmişti...
Nakledilenler arasında bütün dünyanın bildiği İkinci Ramses ile Mısır tarihinin en başarılı kraliçesi olarak bilinen Hatshepsut’un mumyaları da vardı.
İkinci Ramses’inki en iyi korunmuş mumya olarak biliniyor.
*
Sisi’nin Mısır’ı şimdi bu törenle övünüyor...
Haksız da değiller... Pandemi ortasında bütün dünyada yapılan en görkemli iş oldu. Ama bazılarına göre bu olay mumyaların lanetini de getirecek.
Nitekim mumyaların nakledildiği günlere rastlayan bazı kazalar şimdiden buna bağlanıyor.
- Mesela Süveyş Kanalı’nın bir gemi tarafından tıkanması...
- Kahire’de bir binanın çökmesi ve 19 kişinin hayatını kaybetmesi...
- Tren kazaları...
Birçok insan bunları “mumyaların laneti” olarak görüyor.
*
Mumya lanetlerinin 1922 yılında İngiliz arkeolog Howard Carter’ın Tutankhamun’un mezarını açmasıyla başladığına inanılıyor.
Bu kazıya katılan birçok insan art arda ölmüştü.
MISIR ARAPÇA ‘MÜFTÜ’ VE ‘DİYAR’ KELİMELERİNE NEDEN DÜŞMAN OLDU
ÖNÜMÜZDEKİ perşembe günü, Mısır’da önemli bir günün yıldönümü...
Mısır’ın Osmanlı’ya karşı ayaklanan son lideri bundan 504 yıl önce, 15 Nisan 1517 günü, Sultan Selim tarafından idam edilmişti.
Al Monitor haber sitesi geçen hafta bununla ilgili bir yazı yayınladı.
Mısır’da bazı aydınlar bugünlerde ülkede Osmanlı’dan kalan isimlere karşı bir kampanya başlatmışlar.
*
Hedefte iki kelime varmış.
Biri “müftü”, öteki “diyar” kelimeleri...
Oysa “diyar” kelimesi de “müftü” kelimesi de Arapça kökenli.
Öyleyse bu itiraz neye?
*
Çünkü “Mısır Diyarı Müftüsü” diye bir makamın Osmanlılar tarafından konulduğunu söylüyorlarmış.
Bu arada 2018 yılından beri bir türlü bitmeyen bir Sultan Selim Caddesi tartışması var.
Mısır’ın bazı aydınları Sultan Selim’in bir “kolonyalist” olduğunu iddia edip adının değiştirilmesini istiyorlarmış.
Bilelim ki, bir zamanlar Mısır’da “asalet” anlamına gelen Türk kelimesi yavaş yavaş itibarını kaybediyor.
BİR ERKEK 22 BİN 219 RESMİ TÖRENDE KAÇ ELBİSE GİYER
PRENS Philip çocukluğumuzdan beri kim bilir kaç defa fotoğrafını gördüğümüz bir uluslararası figürdü.
Onu hep çarpıcı bir “İngiliz klasizmi” içinde gördük.
İngiliz Kraliyet Sarayı’nın ilk stil ikonuydu...
Büyük bir ihtimalle sonuncusu da olacak...
*
Bir moda ve tasarım takipçisi olarak onun giyim tarzını hep ilgiyle izledim.
Dün onun çocukluktan bugüne fotoğraflarını inceledim.
Geçmişine ait ilk fotoğrafında üzerinde bir kız çocuğu giysisi var.
İkinci fotoğrafı ise Yunan efsun askeri kıyafetinde...
*
Prens Philip 10 Haziran 1921 günü Yunanistan’ın Korfu Adası’nda doğmuştu.
O doğduğunda babası Anadolu’yu işgal eden Kral Konstantin’in “muzaffer ordusunun” bir subayıydı.
Doğumundan bir yıl sonra ise aynı Anadolu’da Atatürk tarafından bozguna uğratılıp kaçan bir “hezimet ordusunun komutanlarından” biriydi.
*
Philip hiçbir zaman Yunanca öğrenmedi. Danimarka kökeninden geliyordu ama kendini hep derin İngiliz kültürünün çocuğu olarak hissetti.
Yunan efsun kıyafeti ile başlayan “fashion” yolculuğu onu sonunda Londra’nın terzi sokağı Savile Road’a götürdü.
*
Prens Philip, 2017’de resmi görevlerini bıraktı.
65 yılık resmi hayatı, İngiliz kraliyet ailesine özgü bir “dress code”, yani kıyafet kuralları ile kendi tarzı arasındaki tuhaf bir ilişkiyle geçti.
Atletik yapılıydı ve vücudu elbiseyi iyi taşıyordu. Bu fiziki özellik, onun moda ve tarz konusundaki tercihi ile birleşince ortaya küresel bir “stil ikonu” çıktı.
Kraliyet onu aşırı kurallı bir elbisenin içine sokmaya zorladı ama o da kraliyetin tarzını esnetmeye uğraştı.
*
Dün New York Times gazetesinde ilginç bir rakam dikkatimi çekti.
Prens Philip saraydaki görevi sırasında 22 bin 219 davet ve törene yanında kraliçe olmadan tek başına katılmış.
Bunun anlamı şu.
Bir o kadar da ayrı kıyafet giyinmiş...
Peki böylesine elegant ve sık kıyafet değiştiren bir insan nereden giyinir? Ne giyer...
İşte size bir kraliyet stil ikonunun mahrem giyim bilgileri...
ALEXANDER MCQUEEN’İN SOKAĞINDAKİ ADAM HANGİ DÜKKANDAN GİYİNİYORDU
- TAKIM ELBİSE: Takım elbiseleri tabii ki “sur mesure”... Yani ısmarlama.
Savile Road’un en klasik ve usta terzilerinden John N. Kent dikiyor.
Savile Road, Londra klas terzilerinin sokağı...
Ama aynı zamanda modanın en asi çocuğu Alexander McQueen’in eline ilk makas aldığı sokak.
Tabii ki, “Majestelerinin Casusu” James Bond’un terzisinin de sokağı.
*
- GÖMLEKLER: Tabii ki o da ısmarlama. Gömlekler 1919 yılında Regent Street’te kurulmuş Stephens Brothers adlı gömlekçiden. Dükkânın üç katı “premium klasik” denilen tarz için. Yani Prens Philip gibilerin özel katı...
Ama tabii ki ölçüleri saraya gelen terziler alıyordu.
*
- AYAKKABI: Tabii ki John Lobb... Londra’nın en eski ayakkabı imalatçılarından biri. 1866 yılında kurulmuş.
Ismarlama ayakkabının Rollce Royce’u diyeceğim...
Ama Rollce Royce’dan eski... Belki Rollce Royce için arabanın John Lobb’u denebilir.
*
- KRAVAT: Klasik... Klasik... Klasik... Onu asla bir “novelty tie” yani “yeni moda” bir kravatla görmedik. Keza sarayın o komik şapkalarıyla da görmedik.
*
- AKSESUVAR: Genellikle düz ve klasik kol saatini tercih etti. Deri kayış kullandı. Öteki bileğinde ise artrite karşı bakır bir bilezik taşıdı.
*
- SPOR KIYAFETİ: Modacıların görüşü şu: Genellikle spor kıyafetleri daha iyi taşıyordu.
Bunda atletik bir yapıya ve uzun boya sahip olmasının da etkisi var.
Yatılı okulda hem kriket hem hokey takımı kaptanı.
40’lı yaşlarının sonlarına kadar polo oynuyor.
*
- TIRNAKLAR: Bana benzeyen bir tarafı var. Tırnakları için kaba bir manikür yaptırıyor.
HAFTA SONUNUN FİLMİ
FİLMİN YARISINDA YAPIMCISINI ARAYIP TEŞEKKÜR EDERİM DEDİM
ÖNCEKİ gece Yılmaz Erdoğan’ın o harika oyunundan sinemaya düzenlenen “Sen Hiç Ateşböceği Gördün mü” filmini izledim.
Çok... Ama çok sevdim bu filmi ve o heyecanla daha filmin yarısında yapımcı BKM’nin yöneticisi Necati Akpınar’ı arayıp hem kutladım hem teşekkür ettim.
Neden mi sevdim bu filmi:
- İstanbul Sözleşmesi’nin tartışıldığı şu günlerde bir genç kızın daha okul yıllarından başlayıp şahsiyetli duruşunu çok güzel anlattığı için...
- Ateşböceklerinin ve hayallerinin peşinden koşan kadınların gözümde ne kadar büyüdüğünü gösterdiği için.
- Mizah duygusunun kişilikli bir kadında nasıl büyük bir güce dönüştüğünü ispat ettiği için.
- Çok eğlendirici ve harika bir senaryosu ve diyalogları olduğu için...
- Yılmaz Erdoğan’la Ecem Erkek’in iş başvurusu sahnesi için...
- Bir de şu giderek hoyratlaşan, bayağılaşan dünyada, ateşböcekleriyle dolu yalnız gecelerin bana verdiği güzel ve romantik duygu için.
Bence eve kapandığımız bu hafta sonu için ideal bir film...
YORUM
TİYATRONUN ETKİSİNDE KALANLARA KATILMIYORUM
'SEN Hiç Ateşböceği Gördün mü’ Türk tiyatro tarihinin en büyük gişesini yapmış oyunlarından biri.
Bir milyona yakın insan izledi.
Ayrıca DVD’si de çıktı.
Tabii bir de Gülseren’i tiyatroda Demet Akbağ gibi dev bir sanatçının oynaması var....
O nedenle bu etkilerden kurtulup filmi seyretmek ve beğenmek kolay değil...
Ama ben bu yorumlara katılmıyorum.
Filmin özellikle ilk bölümü olağanüstü...
Tek itirazım sokaklardaki devrimci sahneleri fazla amatör ve teatral kalmıştı...
Ama Ecem Erkek ve öteki oyuncuların performansı çok çok iyiydi.
YENİ MÜZİK 1
EVE KAPANMA GÜNÜNDE HAFİF JAZZY BİR PARÇA
Karen Souza: “Love’s Not Fair”... Karen Souza özellikle akşamüzerlerinin, yani tam aperatif saatinin şarkıcısı...
Tam pazarlık.
YENİ MÜZİK 2
ÖĞLEDEN SONRA BEACH SAATİNİ ERKEN AÇMAK İÇİN
Urban Love: “Believe (Club Dider Remix)
Beach’ler henüz açılmadı. Olsun, siz kafanızdan açın.
Cuma günü streaming platformlarına konan yeni bir Urban Love parçası. Bana iyi geldi.
YENİ MÜZİK 3
HAFTANIN EN GÜZEL YENİ SINGLE KAPAĞI
Yung Kafa, Küçük Efendi, Cem Adrian: “Kanatlar”
Şarkı güzel.
Ama kapağı daha güzel.
YENİ MÜZİK 4
EGE MEVSİMİNİ YENİ BİR YUNAN PARÇASI İLE AÇMAK İSTEYENE
Konstantinos Argiros: “Paraskevi Proi”.
Tipik mi tipik bir Ege şarkısı...
Tam ada düğünlerinde çalınacak cinsten.
Cuma günü bir de Despina Vandi’nin “Petra” ile George Dallaras’ın “Mikri Viografia” adlı yeni şarkıları çıktı. Meraklısına duyururum.
YORUMLAR