AKP hükümetinin mutlak teslimiyetçi politikalarıyla, tohum sektörümüzün neredeyse tamamı bu beş dev şirketin kontrolüne bırakıldı.
Emperyalist devletlerin insanı ve insanlığı kontrol etmekte kullandıkları en eski stratejilerden birisi, insanın temel ihtiyacı olan gıda kaynaklarını tekellerine almak.Bu devletlerin yönetim algısı ve yapısının şirketler üzerinden olduğu bilinmekte.
Bu ilkeyle ABD-İsrail öncülüğündek iemperyal efendiler,dünya gıda sektörünü özellikle tohum sektörünü dev şirketlerin kontrolüne bırakmışlar. Özellikle son on beş yıldır, beş dev Biotek firması,(Monsanto, Syngenta, Bayer, Dow ve DuPont)kapitalist ekonomik modelleri benimseyen hedef ülkelerintohum sektörünü ele geçirdiler.
Bu beş dev şirket son 15 yılda 200 üzerinde tohum firmasını kontrolüne alarak sağladıkları tekelleşmeyle kalıcı sürdürülebilir yenilenebilir tarımsal eylemlerini ve evrendeki her bir kişinin sağlığını tehdit eder konuma ulaştılar. İşgali planladıkları ülkelerde çıkardıkları yasalarla, çiftçileri kendi şirketlerinin tohumlarına mecbur bıraktılar.
Sonuçta bu ülkelerde genetiği değiştirilmiş tohum kullanma oranları %90 lara yaklaştı; kalan %10 luk bölümü ise kaçak ekim adı altında suç kapsamına aldırarak, adeta kan dökmeden ülkelerin topraklarını işgal ettiler.
Bu şirketler, tohumların, bitkilerin ve genlerin patenthaklarını ele geçirerek faaliyet alanlarını genişletiyorlar(ilaç sektöründeki gibi). Bu patentler şirketlere yeni ürünler geliştirmenin ve satmanın tüm haklarını vermekte. Bitkilere ve genlere verilen patentler, ürünün tekelleşmesini sağlıyor ve çiftçilerin yerli tohumları kullanması ve kurtarması yasalarla engelleniyor.
GÜNDE 2 MİLYON DOLAR HARCIYORLAR
Bu dev şirketlerden en iyi bilineni Monsanto. Ellinin üstünde ülkede faaliyet gösteren, onbinlerce çalışanı olan ve borsada hisseleri hızla yükselen bir şirket bu.1980’ den itibaren Genetiği Değiştirilmiş (GD) tohum üretiminde dünya lideri ve tam 674 biyoteknolojik ürün patenti kazanmış durumda.
Monsanto sadece kendi GD tohumlarının keşfi, üretimi ve patenti için uğraşmıyor, birçok bitki tohumunun patentlerini ele geçirmek için de uğraş veriyor.
Öyle ki araştırma ve gelişim için günde 2 milyon dolar harcıyorlar. Biotek devi Monsanto, Orange gazı, Dioksin, sığır büyüme hormonu, genetik değiştirilmiş tohumlar dahil planetin en tehlikeli ürünlerinin üretimineimza atmış. İmajını düzeltmek için birçok sosyal projeyi kullanan şirketin, ürettiği birçokGD tohum ve ürünün hem çevre hem de insan sağlığı için yıkıcı sonuçları bilinmekte
Bu tohumlar satılırken patent haklarıyla birlikte satılmakta dolayısıyla çiftçi her yıl GD tohumları satın almak zorunda, tohum toplamak patent haklarını ihlal olarak değerlendirilmekte, tohum kurtarmaya çalışan her kişinin lisans ücretini ödemesi gerektiği ifade edilmekte. Bu da tabii ki yüksek üretim maliyeti ve azalmış ürün seçenekleri anlamına gelmekte.
GD tohumların önemli sorunlarından birisi de yüksek oranda pestisit ve herbisit kullanma gereksinimi, bu da tabii ki üretim maliyetlerini katlamakta. Bu tür ürünlerde bazen tüm hasatınbirden çöküşü yanında bu ürünleri yiyen insan ve hayvanlara verdikleri zarar ve zararın maliyetleri de önemli sorunlar.
WIKILEAKS’TE YER ALMIŞTI
İki yıl önce dünyadan 400 bilim adamı bir araya gelerek GD tohum sektörünün sorunları masaya yatırdılar. Raporlarında GD tohum teknolojisinin tarımsal üretim maliyetlerini düşüreceği, üretimi artıracağı iddiasıyla ortaya çıktığını, ancak hem tohum hem de ürün maliyetlerinin ve fiyatlarının yükseldiğini örneğin GD ürünlerinin ilk çıktığı 1996 yılı ile 2007 arasındaki dönemde soya ve mısır fiyatlarının iki katına çıktığı ifade ettiler.
Artan pestisit ve herbisit kullanımının maliyetleri artırması yanında bu pestisitlerin içindeki glifosfatlara direnç ve toksisite sorunu oluştuğunu da vurgulandılar. Raporda GD soya hasat miktarının GD olmayan ürüne göre %20 azaldığı bazen de hasatın tamamen başarısız olduğu belirtildi. Yine Georgia Üniversitesi GD pamuk üreticilerinin gelirinde %40 azalma olduğunu, Afrika’nın GD üretimden olumsuz yönde etkilendiğini belirtti.
GD tohumların ekimi hükümetlerinin kararlarıyla Almanya, İrlanda, Macaristan gibi bazı Avrupa ülkelerinde yasaklandı; bu ülkeler topraklarının test alanı gibi kullanılmasına müsaade etmediler ve GD tohumlarının kullanıldığı bu süreci kontrolsüz olarak değerlendirdiler.
Yine Wikileaks’ten sızan bilgilere göre Monsanto’nun suç kapsamındaki eylemlerini kınayan bir Fransız belgesel programından sonra (başta GD bitkilerine özgün özel bir Bt toksininin insan ve anne karnındaki bebeklerin kanında tespit edilmesi) ABD senatosu, diğer ülkelerde faaliyet gösteren Monsanto’nun aktif savunucusu olmuş.
DEHŞET VERİCİ TABLO
Türkiye uzun süredir emperyal tarım ve hayvancılık politikalarının hedefinde bir ülke. AKP hükümetinin mutlak teslimiyetçi politikalarıyla, tohum sektörümüzün neredeyse tamamı bu beş dev şirketin kontrolüne bırakıldı. Ekim 2006’da yasalaşan 5553 sayılı Tohumculuk kanunu ile tohum ıslahı yapan şirketlerin hakları düzenlenerek, devlet eliyle ıslahçı şirketlere pazar yaratılması güvencesi sağlandı.
Bu arada topraklarımızın çoğu GD tohumların üretimiyle gelişen biyolojik ve kimyasal kirlenme, verim düşmesi ve yerli tohumların da bozulması sorunlarına terkedildi. Yerli tohumuna sahip çıkan çiftçiye ağır para cezalarını da içeren yaptırımlar getirilerek çiftçimize terörist muamelesi yapıldı. Binlerce yıllık geçmişi olan Anadolu tohumları ve toprakları başta İsrail’den getirilen tohumlara ve dev şirketlerine pazarlandı.
İsrail bir avuç tohumuylaülkemiz topraklarında üretilen binlerce kilo ürünü geri almakta; topraklarımızı kirlettiği, çiftçimizin emeğini sömürdüğü de cabası.
Gördüğümüz dehşet verici tablo, ülkemiz hükümetinin ABD-İsrail politikalarına insanımızı, çiftçimizi, topraklarımızı, tarım sektörümüzü teslimiyetinin resminden ibaret. İster istemez “tohum” ve “döl” arası çağrışım zihnimize takılıyor. Toplumsal değişimin İsrail tohumdan başlatılmasını manidar buluyoruz.
Gülümser Heper ODATV
YORUMLAR