GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Torunlarının gelirini yiyip müreffeh yaşıyoruz diyen gafiller

09 Temmuz 2019 - 09:17

Yüzeyde muğlak, derinde herkesin bildiği ya da tahmin ettiği meş’um 15 Temmuz güdümlü olayla hedeflenen “Allah’ın nimeti” sonucu oluşturulmuş OHAL yönetimi, kurumları kalkmış olsa da tüm kurallarıyla yaş(atıl)ıyor. Ortada ne parlamento var ne de Merkez Bankası. Merkez Bankası gibi kamu kurumları işlerlik halinde ve ilgili yasalarında yazıldığı gibi bağımsız ve özgür! Tek adam yönetiminin elemanı adam değil de kadın olsaydı da durum değişmezdi. Çünkü o da kendi aynasına bakarak, her gün aynı nakaratı sayıklardı: “her yapılan işin eleştirilmesi, bizzat yapılanın doğruluğunu kanıtlamaktadır!” Burada yöneticiyi feci şekilde yanıltan şu ki, hemen tüm medya ve kimi sosyal iletişim ağları çeşitli şekillerde merkez güdümlü konuma sokulduğundan, bir-iki muhalefet cılız kalmaktadır. Keşke iktidar, kendisine yönelik eleştirileri samimi olarak alsa da, hem kendi hem de ülkenin geleceğini karartmasa! İktidarın hezimeti eleştirenlerin değil, bağnazca partiye tapanların döşedikleri asfaltın neticesi olacaktır.

Parti de çizdiği hedefe ulaşmada burjuva demokrasi yolunun çıkmaz olduğunu zamanla anlayıp, üç cüppeliyi kendisine ram edip, hizmetine koştu. “Kapitalizm Piramidi” sembolü olan ve topluma verdiği sinyalle “size yalan söylüyoruz - sizi aldatıyoruz” işleviyle yükümlü olan din insanları, hukuk camiası mensupları ve akademi de, sistemik işlevinin üzerine bir de partisel cübbeyi giyince toplum yönetimi görünen ve görünmeyen kurumlarla tek adama bağlanmış oldu. Toplumun her alanına bilimsel görüşlere aykırı şekilde Diyanetin müdahalesi; hukuk kurumunun sistemin bekçisi olma işlevinin üzerinde partinin ve tek adamın bekçisi olma işlevini yüklenmesi; akademinin aydınlanma görevi yerine, partileşme doğrultusunda dimağları karartma görevi ile yükümlenmesi ya da kendisine öylesi bir misyon biçmesi toplumsal aydınlanma ve özgür çıkış yollarını kapatmıştır. Böylesi ağılda tutulan koyunlar yönetilmeyip, ancak güdülenebileceğinden, iktidarın muhalefet liderine “iki koyunu dahi güdemez” ifadesiyle yüklenmesi havada yankı ve eleştiri uyandıramamaktadır.

BİR YÖNETİM KRİZİ YAŞANMAKTA

Siyasetin kurgulanma dinamiği artık netleşmiştir. Birinci aşamanın ilkesini vitrine uygun politika araçları koyarak demokratik hava ve görüntü yaratmak oluşturdu. Bu tabanın üzerinde inşa edilen ikinci aşamayı içeride en güçlüsünden başlayarak potansiyel güçleri tasfiye ve destek güçleri kuvvetlendirme operasyonuna girişilip, dışarıda ise Müslüman Kardeşler birlikteliği ile İslam liderliği ve verilen görevden vazife çıkarılarak Ortadoğu liderliğine soyunmak oluşturdu. Bu öyle bir manevra idi ki, iç destekle dışa, dış basamaklarla içeriye yönelmek, dışta yanlış politikalarla rekabetin kızışıp tepki oluşturuncaya, içte ise olanakların daralması yanında durum anlaşılıncaya kadar sürdürülebildi. Patlamalar Gezi sürecinde başlayıp, siyasi tarihimizde önemli bir dönüş anlamına gelen 23 Haziran hezimetine dek uzadı. Ne var ki, iktidar, farkında olarak veya olmayarak, durumu siyaseti halka anlatamama şeklinde algıladı ya da öylece yansıttı. Keşke bu yanılgıya kapılmayıp, yandaşlarını değil de, halkı ve özellikle de samimi eleştirenleri dinlemiş olsa idi!

Evet, siyasi bir kriz, bir yönetim krizi yaşanmaktadır. Ancak, istisnai koşullar dışında, siyasi kriz ekonomik krizi değil, tam tersi, ekonomik kriz siyasi, krizi tetikler. Ekonomik kriz tedricen siyaset alanına metastaz yapar ve orada yayılarak, tüm toplumu derinlemesine etkiler. Marksist analizlerin özünde de ekonomik kriz yatar. Ana akım iktisat alanında ekonomik kriz sistemin kaderi olarak algılanmadığı için, gözler daima siyasete çevrilidir. Kaynak bitince dostluk da biter. Önceleri yaşanmış siyasi kenetlenmelerin zamanla düşmanlığa dönüşmesi bunun çok açık örneğini oluşturur.

TORUNLARININ POTANSİYEL GELİRİNİ YERKEN MÜREFFEH YAŞAMA KAVUŞTUĞUNU DÜŞÜNEN GAFİLLER

Türkiye’nin yaşadığı ve farklı renk ve tonlarla yüzeye yansıyan krizin kökeninde dünya kapitalizminin gerilemesi ve bu gerileye gücü kadar fren hizmeti sunma amacıyla Türkiye’ye biçilmiş olan 2000 IMF-Derviş programının anlaşılmadan ya da kasıtlı olarak AKP iktidarı tarafından sadakatle uygulanmasıdır. Bu programın, özellikle de küresel serseri fonların denetimli ve yüksek faiz veren ekonomiler aradığı dönemde uygulamaya koyulması, Özal dönemi “sıcak para”sarhoşluğunun bu kez “yandaş hemşeri inşaat severler” marifetiyle devreye sokulması, ekonominin üretimden uzaklaştırılmasına ve toplumun borç para ile mal-mülk-eşya tüketimine yöneltilmesine yol açtı.

Torunlarının potansiyel gelirini yerken müreffeh yaşama kavuştuğunu düşünen gafiller de, bu safahatı yaşatanlara saraylar sunarken, ülkenin ve kendilerinin altından nelerin kaydığını algılayamadı bile. Yüksek miktarda borç stoku, dövizin yükselişi vb gibi uzun anlatmaya girmeyeceğim ekonomik olaylar iktidarın yerli ve milli dediği büyük firmaların dahi stok değerlerini zamanla erittikçe, bunların yerini yabancı firmaların alması ekonominin lokomotifinin yabancı sermayeye geçmesi anlamına gelir ki, sonuçta yurtiçi gelir yükselir, fakat halk yoksullaşır. İşte günümüz ekonomi-siyaset satrancında ülkeler böyle işgal edilir, asker ve silah kullanmadan. Bu işgale karşı akademi-Diyanet-hukuk cübbelileri ise önce farkında olamaz, saniyen yabancılaşmış olduğundan direnemez.

İzzettin Önder

Odatv.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum