Yazar, analist Atilla Akar son felaketi “Suni depremler” ve “HAARP Teknolojisi açısından değerlendirdi ve 6 gerekçe saydı…
Son yaşanan depremler size gerçekten “Doğal” mı görünüyor? Ben öyle düşünemiyorum. Bazı şeyleri alt alta topladığımda bir “tuhaflık” olmalı diyorum. Elbette “doğal görünmüyor” derken birilerinin gelip o fayları oraya kondurduklarını söylemiyorum herhalde. Zaten operasyonlar olan şeyler üzerinden yapılır olmasa o da olmaz. Buradaki asıl soru fayları asıl harekete geçirenin “doğal mekanizmalar” olup olmadığıdır. O yüzden herkes aksini düşünebilir ama ben pek öyle bakamıyorum.
Benim algılamama göre ortada bir “Tektonik Savaş” olma ihtimali kuvvetle muhtemeldir. Günümüz dünyasında teknolojinin geldiği olağanüstü seviyeler durumu iyice vahimleştirmiş, belli devletlere savaşı hepten namert bir şekilde yürütme imkânı sunmuştur. Bu anlamda birazdan açıklamaya çakışacağım gibi bu olaylar “Türkiye’ye gözdağı”, “Türkiye’yi hizaya getirme, yıkımla terbiye etme” operasyonu gibi durmaktadır.
Bu anlamda Türkiye’ye yeni tür bir savaş açılmıştır. Aynı manaya gelmek üzere Charlie Hebdo dergisinin “Türkiye’de deprem. Tank göndermeye gerek kalmadı” şeklindeki karikatürü sadece çirkin ya da “ırkçı” bir “espri” değildir. Yeni model savaşın dinamiğini gayet isabetli özetlemektedir.
Gariplik “Kağıthane Depremi” ile başladı!..
Garip depremler zincirinin ilk halkası hiç şüphesiz Kağıthane’de olduğu söylenen depremdir. Sanki devamı için küçük bir “test” yapılmış gibidir. İnsanlara “Kağıthane’de fay mı vardı?” sorusunu sordurtan olay devletin en derinlerinde nasıl algılandı bilemem (Sahi var mı öyle bir derin akıl?) ama söz konusu “ikaz” fazla iplenmemiş olacak ki, ikinci ve ağır aşamaya geçtiler. (Prof. Ahmet Ercan’ın asabi bir şekilde sonradan nedense reddedeceği anlaşılmaz tabiriyle “irkitilmiş” bu deprem bir garipliğin ilk işaret fişeğidir. Sonuçta kendi yaptığı açıklamadan aslında bizzat kendisinin biraz “ürkütülmüş” olduğu sonucu çıkarabilir miyiz acaba? Yoksa spikerin gayet normal “irkitme” sorusundan niye bu kadar rahatsız olur ki bir insan? ) Amerikan savaş gemisinin boğazda çarşaf gibi bayrak açması meydan okumanın ilk göstergesidir. İnsanların hissettiği ama bir türlü açıklayamadığı yahut kondurmak istemediği “Tuhaflık” budur. Bazıları halen “tesadüf” sayabilir!
1999 Gölcük-Körfez depremi de aynı minvalde bir durumdur. O da ABD-İsrail ortak yapımı bir operasyondur. Ancak oradaki ile bugünkü amaç bakımından farklı görünüyor. O gün orada bir “Deney” yapılmışa benziyor. Deneyde bir şeylerin ters gittiği söylenebilir. (O günlerdeki bizim pek akıllı ve pek aymaz “Sivil-Asker” yöneticilerimizin kulakları çınlasın! Sonrasında uyanan bir tek rahmetli Sağlık Bakanı Osman Durmuş olmuştu) Asıl amaç yıkım değildir. Oysa bugün doğrudan yıkım amaçlıdır. Teknolojisi ise (Bugün biraz daha geliştirmişler anlaşılan) Nikolai Tesla’nın prensiplerine dayalı bir “Deprem jeneratörü”dür. Bunu anlamayacak olanlara Allah şifa versin!
Tehdidin 6 Sebebi!..
Peki o zaman bu depremler niçin şimdi tetiklendi? Bu derece ağır sonuçlar doğuran bir yıkımdan ne hedeflendi? Bu soru açıktadır ve doldurulmaya muhtaçtır. Ben yan amaçları da olmakla birlikte kendime göre 6 sebep saptadım. Bu 6 neden “batılı merkezleri” hayli tedirgin etmiş olsa gerek ki böylesi gözü kara bir tür “soykırım”ı dahi göze almışlardır. Bunları şöyle sıralayabiliriz:
1) Türkiye-Suriye yakınlaşması
2) Türkiye’nin Rusya ile yakınlaşması
3) Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğine itirazı
4) Türkiye’nin Akdeniz’deki artan etkinliği
5) ABD hamiliğindeki Yunanistan’la Ege ve Adalar meselesinde sürtüşmesi
6) Türkiye’nin silah sanayinin geliştirmesi (SİHA’lar ve Bayraktar “Kızıl Elma” projesi)
Bunların yanı sıra zaten iyi gitmeyen ekonomiyi hepten çökertme, devlet otoritesini zayıflatma, muhtelif kesimler arasında toplumsal çatışmalar çıkarma, uzun vadede Haiti’de olduğu gibi “İnsani müdahale” dümeni altında ülkeye çökme, vb ilaveten hesaplanmış olabilir.
Bütün bunlar bölgede ve dünyada dengeleri değiştirebilecek adımlardır. Türkiye’ye “Daha ileri gitme”, “Bu adımları atmaktan hemen vazgeç”, “Bizim çizdiğimiz sınırların dışına çıkma”,“Yoksa seni yıkıma uğratırız” denmiş olmaktadır. Ağır maliyetli bir “Hizaya getirme”, “önünü alma” operasyonudur. Bu mesajı devletin “sinir merkezleri” aldılar mı bilemem. Aldılarsa ne yaptılar ya da yapacaklardır onu da bilemem. (Ancak şimdi de “Marmara Depremi” ile tehdit ediyor olabilirler!) Bunu önümüzdeki günlerdeki “gidişat”tan anlayacağız. Bu olay en üst seviyede alarm gerektiren bir “milli güvenlik” meselesidir.
Kimileri “HAARP Projesi”ni, (High Frequency Active Auroral Research Program/Yüksek Frekenslı Aktif Auroral Araştırma Programı) küçümseyip, dudak büküp alaya almakla aslında kendi cehaletlerini ele vermektedirler. (Kaldı ki proje paket bir projedir ve sadece depremden ibaret değildir. Her tür doğa olayını yönlendirme iddiasındadır. Buna “Uzaydan Sismik Değişim Yaratma” modellemeleri de eklenmiştir.) Proje ismiyle, cismiyle ortada olmasına rağmen halen bir “komplo teorisi” kategorisindedir. (Hay “komplo teorisi” kadar başınıza taş düşsün!) Bu “Bilim” kisvesine sığınmış, kocaman titrlerin sahibi yeni “Ruhban sınıfı” kendi dogmalarını sarsacak her şeye pençelerini kabartmaktadır.
Bunlar iyice çıldırmış ve korkunç dünyada gerçektende aklın sınırlarını zorlayan durumlardır. “Uyarılmış” ya da “kışkırtılmış depremler” bir gerçektir. “Tektonik savaş” bir gerçektir. Birileri “Tanrı” rolüne soyunmuşlardır. Bizim sürekli “30 yıl” teranesini sayıklayan anlı şanlı deprem bilimcilerimiz biraz da buralara kafa patlatsalar iyi olur!
Benim safiyane sorularım bunlardır. Yanılıyor olabilirim. O ayrı. Öyle bile olsa bu kuşkular benim “kuruntulu” beynimden bağımsız olarak zaten geçerlidir. İsteyen başını devekuşu gibi kuma sokabilir!..
Ülkemizin ve halkımızın başı sağ olsun…
Not: Bu arada dikkatimi çeken bir nokta var. Kimi “Muhalif” isimler HAARP saptaması yapmanın “AKP’nin işine yarayacağını”, “onların hatalarını örtbas edeceğini” , “Dış güçler” teorisini destekleyeceği”ni söylüyorlar. Kimse kusura bakmasın. Siparişle analiz yapmıyoruz. Artık herkes “Bu saptama işimize yarar mı?” diye düşünüyor. Kimse gerçeği aramıyor. O yüzden susturmacılık gündeme geliyor. Bu tavır AKP’ninkiyle aynı. Sadece tersyüz edilmiş hali. Demek bu anlayış iktidar olsa aynı baskıyı başka gerekçelerle gene yapacaklar. Bunlar analizci değil bir tür “trol” ya da propagandist. Herkes kendi gibi düşünmeyene düşman. Ne düşüneceğimi size mi soracağım?
Atilla Akar
YORUMLAR