GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Z ve sonrası kuşaklar ülkelerinin kimliğini benimsemeyince ne olacak?

20 Ağustos 2023 - 18:53

Görünen o ki, toplumsal bir yapıştırıcıya ihtiyaç var

Ukrayna Savaşı sadece dünyadaki jeopolitik ve askeri hatları daha belirgin kılmadı.

 

Doğu-Batı ve Kuzey-Güney bölünmesinin yanı sıra kamuoylarındaki tutum, küresel enerji pazarları, savaşın ekonomik etkileri ve var olan birçok başka fay hattının ortaya çıktığı küresel bir ekosistem yarattı.

Bu hatların belirmesine en çok dikkat eden kurum, kendini koruma içgüdüsü doruğa ulaşmış olan Kremlin gibi görünüyor.

Vladimir Putin geçtiğimiz yıldan bu yana, Rus halkına yaptığı konuşmalarında; dini değerlere yüzünü çeviren, vatanseverliğin reddedildiği, LGBT topluluklarının ele geçirdiği, çocukların kolaylıkla cinsiyet değiştirdiği, geleneksel aile değerlerini yok eden bencil Batı toplumlarından bahsetti.

Konuşmalarında sıkça Ukrayna’daki ‘özel askeri operasyondan’ öte, ahlaksız bir Batı dünyası ile mücadele ettiğine vurgu yapıyor.

Savaşın getirdiği olağanüstü halden dolayı söylediklerini propaganda olarak nitelendirmek elbette bir mümkün...

Ancak, bu suçlamaların Batı ülkeleri dahil, dünyanın birçok yerinde karşılık bulması, Batı bloku kamuoyunda yeri olan insanları oldukça rahatsız etti.

Nedeni, suçlamalardaki doğruluk payı ve bunların Batı toplumlarında da büyük tartışma konuları olması.
Tartışmaların kalbinde ise büyük bir demografik değişim yatıyor.

 

Demografik değişim tarih boyunca hep bizimle olan bir gerçek olsa da günümüzdeki değişimin büyüklüğü ve hızı hiçbir çağda benzeri görülmemiş bir seviyede ilerliyor…

Batı toplumlarında artık kendini çok kültürlü olarak tanımlamayan bir ülke bulmak zor.

Göç ile hızla değişen etnik ve kültürel profiller, dijital teknolojiler ile kontrol dışına çıkan toplumsal bölünme ve toplumda sesleri daha çok duyulan yeni kuşakların (özellikle Z kuşağı) değerlerinin önceki kuşaklara kıyasla çok farklı olmaları, kapanması zor görünen toplumsal çatlamalara yol açıyor.

Sosyolojik değişimi anlamak için modern kültürel değişimin beşiği olan ABD’ye bakmamız gerekiyor.

Amerikan kültürü 2. Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana dünyaya egemen bir konumda bulunuyor.

Her ülke kendi kültürüne tutunup, yaşatabilse de Amerikan film ve dizilerinin dünyanın her köşesinde izlenmesi, İngilizce kelimelerin başka dillere sistematik bir şekilde sızması, ünlülerinin dünyanın her köşesinde tanınmaları ve daha birçok kültürel ‘yumuşak güç’ örneği modern küresel kültürde ABD’nin tartışılamaz rolünü gösteriyor.

Amerika’daki kültürel akımlar, eninde sonunda dünyanın kalanına ulaşıp etkisini hissettiriyor.

Amerika’daki yeni kuşaklar bir yandan değişimi körüklerken, diğer yandan değişimi takip edebilmemizi sağlıyor. Bundan ötürü genç kuşağın ABD’deki konumu bizim için de hayli önem taşıyor.

Türkiye’de de gördüğümüz Z kuşağına olan saplantı, bir örnek!

Her büyük kurum, okul veya şirket bu kuşağı anlamak için çaba sarf ediyor, geleceğin öğrencilerine, müşterilerine veya çalışanlarına göre stratejilerini belirliyorlar.

Elimi kaldırıp itiraf etmeliyim ki ben bir önceki, Y kuşağının üyesiyim. Z kuşağının hissettikleri adına bir elçilik görevi yapmayacağım. Fakat inkâr edilemeyen bir gerçek var ki bu kuşak öncekilere nazaran oldukça farklı yetişiyor.

1995-2012 yılları arasında doğan bu kuşak; teknolojik gelişime bağımlı, çalkantılı ekonomik döngülerle büyüyen, gençlik yılları pandemi kafesi arkasında geçmiş, iklim değişikliği endişeleri gibi kronik varoluşsal kaygılar ve ortalama üstü psikolojik düzensizliklerle yaşayanlardan oluşuyor.

Amerika’da ‘Kuşaklar’ (Generations) adlı kitabı ile nesiller arası değişiklikleri araştıran Jean M. Twenge Amerikalı liderler için çok kaygı verici istatistikler sunmakta…

Yeni kuşağın 60%’ı ABD’yi adil olmayan bir ülke olarak görüyor.

Aynı kuşağın 40%’ı Amerika’nın kurucu ‘babalarını’ kahraman yerine cani olarak görüyor. (Bu istatistik, bizim gençlerimizin bir bölümünün Atatürk’ü negatif yargılamasına eşdeğer okunabilir).

Yüzde 80’inin obezite, uyuşturucu kullanımı, fiziksel veya psikolojik sağlıkları el vermediği veya sabıka kayıtları bulunduğu için asker olarak görev almaları mümkün değil. Ki çoğunluk, anketlerde zaten kendi ülkeleri için savaşmayacaklarını açıkça belirtiyor. (Ukrayna’daki savaşın ana aktörlerinden biri olan ve Çin ile yakın gelecekte savaşma ihtimali gören Amerikalı generaller için belki de en ürkütücü istatistik bu).

Daha benzer birçok ilginç veri bulunmakta. Ama asıl kayda değer olan nokta, eski kuşaklardan çok daha farklı olarak, ülkelerinin kurulduğu ve yönetildiği ideallere bağlı hissetmeyen çoğunlukta bir nesil yetiştiği.

ABD gençleri bu şekilde düşünüyorsa, dünyanın kalanı da elbette bundan etkilenecektir.

Kayda değer bir diğer nokta ise evlerinde İngilizce konuşulmayan göçmen ailelerin çocuklarının çok daha az anksiyete, depresyon, toplumdan kopuk hissetme ve kendine zarar verme sorunlarına sahip olmaları.

Bu nesildeki baskın toplumsal kopukluktan korunabilen göçmen çocuklar, yerli kültürlerinde aile yapısına değer veren, ‘topluluk dayanışması’ ile büyüyen ve maddi varlıktan öte değerlere tutunabilmelerini sağlayan bir alternatife sahipler ki bu Türk kültürünün değerlerini de kapsayan bir liste.

Görünen o ki, toplumsal bir yapıştırıcıya ihtiyaç var...

Bazıları için bu dini değerler olabilir, bazıları için sivil kültür, örf ve adetler, bir davaya ait hissetmek veya ülkelerinin iyi yönetildiği hissi.

Türkiye’de kültür elbette yeni yüzyıla uyum sağlamalı. Küresel ekonomi ve dünyaya entegre olabilmemiz için kültürel farkındalık ve ilişkilerin de kuvvetli olması gerekiyor.

Fakat kendi kültürümüzü ayrı kılan birçok kuvvetimiz var.

Bunları yeni nesillere aşılayabildiğimiz şartlarda, küresel rekabetin arttığı bu ortamda büyük bir avantajımız olacaktır.

Cabası da daha mutlu kuşaklara sahip bir ülkemiz olması…
 

T24 Haftalık Yazarı

Mehmet Önal

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum