Geçtiğimiz hafta, hem KKTC hem de Anavatan Türkiye'den en üst düzeyde yapılan açıklamalarda egemen eşitlik temelinde iki devlete dayalı çözüm modeli konusunda çok net ve kararlı duruş ortaya kondu, yeni siyasete bağlılık tekrarlandı…
KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar, yerli ve yabancı basına yaptığı açıklamalarda, görüştüğü diplomatlarla gerçekleştirdiği temaslarda, iki devletli siyasetimizi ayrıntılarıyla anlatmaktadır. Anavatan Türkiye dışındaki ülkeler tarafından tanınma hedefine gidilen yol kolay bir yol değildir. Sabırla ve en ince ayrıntısına kadar, Rum-Yunan ikilisinin emellerini, hedeflerini ve 52 yıl süren federasyon müzakerelerinin neden anlaşma ile sonuçlanamadığını, neden başarısız olduğunu anlatmalı, ortaya koyduğumuz siyasetin haklılığını, yani ayrı bir halk olarak egemenliğin hakkımız olduğunu, Kıbrıs Anlaşmalarında egemen taraflardan birinin Kıbrıs Türkleri olduğu gerçeğini, self determinasyon hakkımız olduğunu belgeleri ile paylaşmalıyız. Rumların, 1960 Antlaşmalarını Enosis'e vasıta olacak bir ara anlaşma olarak gördüklerini, 1963'te ortaklık devleti Kıbrıs Cumhuriyeti'ni yıktıklarını, makamlarını ve gücü işgal ettiklerini ve maalesef BM'nin 186 nolu yanlış kararıyla bu işgalcilere Kıbrıs'ın tek hükümeti olma statüsü verildiğini, 58 yıldır dünyanın Rumlara bu çalıntı statü çerçevesinde muamelede bulunduğu için de çözüme yanaşmadıklarını, yönetimdeki haklarımızı ne iadeye ne de paylaşmaya razı olmadıklarını anlatmalıyız.
Rum tarafının yeni siyasetimize karşı olumsuz tavrına, Avrupa Birliği ve ABD'nin siyasetimizi terk etme çağrılarına kulak asılmamalı, kararımızdan geri adım atmamalıyız. Şu an itibarı ile Türk tarafınca yapılan açıklamalara göre, geri adım söz konusu değildir.
Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın geçtiğimiz Çarşamba günü TBMM'deki AK Parti Grup toplantısında yaptığı konuşmada hiçbir zaman olmadığı kadar açık konuşması beni oldukça rahatlatmıştır. Ancak bu rahatlamaya rağmen, endişelerim de yok değildir. Erdoğan'ın son dakikada bu siyasetimizi sulandırmaya yönelik tuzaklara düşmesi veya bilerek yeni Kıbrıs siyasetimizi başka meselelerin halli için yem olarak kullanması, pazarlığa girmesi için birçok neden vardır. ABD ve AB ile yaşanmakta olan sorunların çözümünde Erdoğan'ın Kıbrıs'ı kullanma ihtimali beni kaygılandırmaktadır. Erdoğan, konuşmasında "Yunan ve Rum tarafının Kıbrıs Türkü'nü yok sayan tutumlarında en küçük bir değişiklik olmadığını görüyoruz. Artık iki devletli çözümden başka Kıbrıs'ta çıkış yolu kalmamıştır. İster kabul edersiniz, ister etmezsiniz. Artık federasyon mederasyon diye bir şey yok, geçin artık o işi." diyerek tartışmalara adeta son noktayı koymuştur. Bütün bu açıklamalardan sonra Türkiye, Avrupa Birliği ve ABD'den gelecek baskılara boyun eğip geri adım atar mı? Ödün verir mi? Bu kadar net açıklamalardan sonra buna ihtimal vermiyorum, ancak Erdoğan'ın geçmişte Annan Planı'na verdiği desteği ve o günlerde olan biteni de düşünmeden geri kalamıyorum. Bu nedenle de yukarıda belirttiğim endişe içimi kemirip durmaktadır. 5+1 Konferansı'na gidildiğinde Türk tarafı olarak tezlerimizi ortaya koyacağız. Rumlar buna itiraz edip BM Güvenlik Konseyi kararlarının dışına çıkılamayacağını iddia edecek ve BM parametreleri ile geçmişte üzerinde mutabakata varılan görüş birliklerini önümüze koyacaktır. Buna karşı, Türk tarafı olarak 52 yıldır federasyonun denendiğini ve sonuç alınamadığını, Kıbrıs Türk halkının 18 Ekim'de demokratik seçimle iradesini ortaya koyduğu, federasyonu reddettiği ve iki devletli çözüm istediği gerçeği de masaya yatırılacaktır. Bu durum zemin konusundaki anlaşmazlığın BM Genel Sekreteri'nin önünde karşılıklı olarak beyan edilmesi ve ileriye dönük anlaşma yollarının kapanmasıdır. İşte endişem tam da bu anda, İngilizlerin uzunca bir süredir üzerinde çalıştıklarını bildiğimiz planı devreye koymalarıdır. Garantör ve BM Güvenlik Konseyi üyesi İngiltere, "bizim başka bir önerimiz vardır; bu ne federasyondur ne de konfederasyondur, 'iki egemen toplum devletinin ortaklığına dayalı bir birleşik Kıbrıs'ı' öngören tarafsız bir plandır ve bu zeminde hemen müzekerelere başlamalısınız" der ve bizi tekrar müzakere bataklığına çekerlerse ne yaparız? Korkum budur!!!
Zaman kazanma ve bizleri müzakere masasına zincirlemek isteyen Rumlar, bunu hemen tereddütsüz kabul edecektir. Türkiye'nin İngiltere, AB ve ABD'nin baskı ve dayatmalarına karşı durup durmayacağı işte bu anda ortaya çıkacaktır. Erdoğan, madem ki bu federasyon değildir, tükürdüğünü de yalamayacak olacağından, hadi bir de bunu görüşelim der mi? Ana siyasetimizden geri adım atar mı? İki devletli siyasetimizi, KKTC'nin tanınması sürecini erteler mi, ertelemez mi? Bekleyip göreceğiz… Ancak şuna hemen söyleyeyim İngiliz'in ortaya koymayı tasarlıdığı plan, bence yine İngilizler tarafından hazırlanmış Annan Planı'ndan farklı değildir; yani neticede Kıbrıs Türkü'nün adadaki varlığını bitirmeyi öngören bir şer plandır… Türkiye'nin AB ile ABD arasındaki sorunların, meselelerin çözümünde yeni Kıbrıs siyasetimizin kurban edilmemesi en büyük dileğimdir.
Kaynak Yeniçağ: Türkiye Kıbrıs siyasetimizi pazarlığa kurban eder mi? - Hüseyin Macit YUSUF
YORUMLAR