Öğreti
• Yaşarken ölüm korkusunun kalbine girmesine asla izin verme.
• İnancının karşısında, keder bir hiçtir.
• Başkalarının görüşlerine saygı göster ki, onların da sana saygı göstermesini isteyebilesin.
• Yaşamı sev; eksiksiz yaşa, yaşamındaki tüm şeyler güzel olsun.
• Yaşamını uzun yaşamak için gerekeni yap ve başkalarına da aynı amaç için yardımcı ol.
• Büyük ayrılış günü bir gün geldiğinde, soylu bir ölüm şarkısı hazırla.
• Bir dostla karşılaştığında veya uzaktan gördüğünde hatta yalnız bir yerde bir yabancı önüne çıktığında bir söz söyle veya muhakkak selam ver.
• Tüm insanlara saygı duy ama asla yaltaklanma.
• Sabah güneş doğduğunda, ışık için, yaşamın ve sağlığın için, şükret.
• Bulduğun besinler ve yaşam sevincin için şükret.
• Şükredecek bir neden bulamıyorsan, içindeki kusuru ara.
• Asla zehirli ateş suyuna (İçki) dokunma, o seni bilgelikten aptala çevirir ve görüşünün ruhunu çalar.
• Ölüm zamanı geldiğinde, kalbin ölüm korkusuyla dolmasın; böyle olanlar zamanları geldiğinde birazcık daha yaşamak için ağlayıp, dua ettiler ve bu yüzden farklı bir yaşamı yaşadılar.
• Kendi ölüm şarkını söyle ve bir kahramanın eve dönüşü gibi öl.
• Dünyaya bağlan ve orada saygıyla yaşa.
• Daima Büyük Ruh´a yakın ol.
• Seni izleyenlere daima saygılı davran.
• Daima tüm insanlığın hayrına çalış.
• Gereken her yerde yardımcı ve şefkatli ol.
• Doğru olmak için ne yapacağını bil.
• Düşüncelerine ve bedenine iyi bak.
• Emeğini en iyi amaca yönelt.
• Daima inançlı ve dürüst ol.
• Yaptıklarının tümünden sorumlu ol.
Bir Kızılderili Duası
• Oh, Büyük Ruh!
• Rüzgarlarla kimin sesini işitiyorum ve kim tüm dünyaya yaşam soluğunu veriyor? Beni işit.. Ben, küçük ve zayıfım, senin gücüne bilgeliğine ihtiyacım var.
• İzin ver güzelliklerde yürüyeyim; gözlerim kızıl ve mor günbatımını görsün.
• Bana el ver ki, senin yarattıklarını tutup saygı duyayım, kulaklarımı keskin kıl ki, sesini işiteyim.
• Beni bilge kıl ki, halkım için ne düşündüğünü anlayabileyim.
• Her yaprak ve kayada saklı olanı öğrenmem için gerekli dersleri öğret.
• Güce ihtiyacım var ama bir kardeşimden fazla değil; güç bana en büyük düşmanım olan kendimle savaşmak için gerekli.
• Sana temiz ellerle ve dürüst gözlerle gelmem için beni daima hazır kıl.
• Yaşam bir günbatımı gibi solarken, ruhum sana utançsız gelsin.
Şef Yellow Lark, Lakota Kabilesi
Beyaz adama çevap
Belki seni Yaratıcı´nın seni buraya bizi düzenlemek için gönderdiğini sanıyorsun. Eğer ben senin Yaratıcı tarafından düşündüğünü düşünseydim, seni teşvik ederdim. Ancak o zaman beni düzenlemeye hakkın olurdu. Beni anlamıyorsun fakat iş bu ülkedeki etkime gelince kendince beni anlıyorsun. Ben asla bu ülkenin benim ve bunun için seçildiğimi söylemedim. Bizi yönlendirmeye hakkı olan birisi yaptı ve bunu yapan bizi Yaratan güç olmalı. Benim iddiam benim toprağımda yaşama hakkımdır ve sana göre bu bir ayrıcalıktır. Kardeşim, senin Washington´daki babadan getirdiğin konuşmanı dinledik şimdi benim halkım sana cevap vermek için beni çağıracak. Rüzgarlar bu yaşlı çamlardan geçerlerken, terk edilmiş ruhların iniltilerini işiteceğiz. Eğer halkımın sesi işitilirse, bu anlaşma asla yapılmayacak. Ama ne yazık ki, onlar çevremizdeler, görülmezler ve işitilmezler, göz yaşları yağmurun damlalarına benzer. Ormanın derinliklerine sesleniyorum ama bana cevap gelmiyor. Çevremdeki herşey sessiz; artık sözcüklerim çok azalmalı ve artık birşey söylememeliyim. Sessiz olan kişi güneş batarken söyleyecek şeyi olmayandır...
Şef Joseph, Nez Perce Kabilesi
Bir Kızılderili Deyişi
“Bir insanı yargılamadan önce gökte üç ay eskiyinceye dek onun makosenleriyle (ayakkabısıyla) yürü...”
Dışarıdan bakınca pek çok hayat yanlış, mantıksız, delice görünebilir... Dışarıda kaldığın sürece insanları ve ilişkileri yanlış yargılayabilirsin... Yalnızca içinden, yalnızca gökte üç ay değişene dek onun makosenleri içinde yürüyerek; dürtüler, duygular, insanı farklı davranmaya yönelten nedenler anlaşılabilir...
Anlayış, bilgiçliğin kibriyle değil, alçakgönüllülükle doğar...
KIZILDERİLİLER VE AY ÜSSÜ (En sevdiğim Kızılderili hikayesi, mutlaka okumanızı tavsiye ediyorum)
1957 yılında Amerika'nın güneyine araştırmayapmak üzere üs kuran Nasa 'yı birgün küçük birkızılderili çoçuk farkeder ve koşa koşa epeyce
uzakta bulunan kamplarına gidip Büyükbabasına haber verir.
-Büyükbaba, beyaz adamlar gelmiş,aşağıdaki vadide gördüm...
Çok kalabalıklar ve birşeyler yapıyorlar.Yaşlı kızılderili homurdanmaya başlar, belli ki epeyce sinirlenmiştir.
-Onlarla konuştun mu?
-Hayır, beni görmediler. Ben büyük tepenin üzerinden onları izledim.
-O zaman yarın yanlarına git ve orada ne aradıklarını sor.
Küçük kızılderili ertesi sabah yola koyulur.Üsse varır ve beyaz adamlardan birinin yanına gidip;
-Burada ne yapıyorsunuz? diye sorar.Beyaz adamlardan birkaçı küçük kızılderilinin başını okşarlarlar, ona gülümserler ve;
-Hani geceleri gökyüzünde parlayan birşey var ya, biz buradan onu seyrediyoruz.
-Ay'ımı?! peki ama neden?
Adamlar küçük çocuğun sorusunu yine gülümseyerek yanıtlarlar.
-İleride... çok yıllar sonra buradan oraya insanları götürebilmek ve orada yeni bir hayat kurabilmek için... Anladın mı?
Küçük kızılderili şaşkınlığını gizlemeye çalışarak"Anladım" der ve koşa koşa uzaklaşır.Öyle hızlı koşmuştur ki, kampa geldiğinde konuşamaz haldedir. Hemen büyükbabasının yanına gider ve kendisine söylenenleri
bir bir anlatır. Yaşlı kızılderili torununun anlattıklarını dinledikten sonra iyice sinirlenir,bağırıp çağırmaya başlar.Ertesi sabah yine torununu yanına çağırır ,hayvan derisi üzerine kızgın bir çubukla vekendi lisanınca yazdığı notu torununa uzatarak der ki;
-Bunu al, beyaz adamlara götür ve onlara de ki;" Bunu büyükbabam gönderdi... Oraya, yani Ay'a gittiğinizde bunu oradakilere verecekmişsiniz"
Küçük kızılderili kendisine söyleneni aynen yapar. Üs deki beyaz adamlardan birine notu verir, Büyükbabasının söylediklerini de iletir ve yine koşaradım uzaklaşır.
Üs çalışanları, belli bölümleri yakılmış deriparçasına bakıp, bakıp saatlerce gülerler.Ancak aradan bir kaç gün geçtikten sonra, yaşlı kızılderilinin o notla, sözde ayda yaşayanlara nasıl bir mesaj iletmek istedigini merak etmeye başlarlar. Bu merak günden güne öylesine büyür ki,bir tercüman çağırmaya karar verirler.
Tercüman geldiğinde herkes bir araya toplanır ve merakla beklemeye başlarlar. Bu arada gülüşmeler hala ara ara devam etmektedir.
Tercüman deri parçasını eline alır , okur ve ağlamaya başlar. Herkes şaşkındır, gülüşmeler yerini iyiden iyiye meraka bırakmıştır.
Tercüman yaşlı gözlerini kalabalığa çevirir ve der ki;
-Not aynen şöyle;
"Bu adamlara dikkat edin,elinizden topraklarınızı almaya geliyorlar!"
YORUMLAR