Sonbaharı çok severim. Eylül geldi mi, Heybelida’dan okul açıldığı günlere gider, yol üzerindeki çamların havaya yayılan kokusunu duyumsarım.
Her yıl azalan o kokuyu bir kez daha, daha güçlü hissedebilmeyi ne çok isterdim.
Heyhat!
Bu Eylül pis kokuyor dostum.
Bu Eylül çürümüş hayat kokuyor.
Aylarca üstünde tepinilen Dilan Polatgillerin duruşmalarından çıkan beraat kararları toplumun adaletsizlik travmasını tetikledi.
Artık memlekette kimse okuyup adam olacağına inanmıyor.
Gençlerin elinde telefon, yasadışı bahis oynuyor.
Oradan kazandıkları paranın tadına varıp, staja bile gelmiyor artık.
Staj mecburiyse, bitince işe başlamıyor çoğu. Nasılsa oturduğu yerden kazanıyor, kaybediyor, kazanıyor, hayatı döndürüyor.
Diğer taraftan küçücük çocuklar beslenme çantaları boş gidiyor okullara.
Midesini suyla dolduruyorlar acıkmasın diye.
Raporlar okuduğunu anlamayanların oranını çok yüksek gösteriyor.
Açlıkla sınanan çocukların ülkesi burası.
En büyük eseri İmam Hatiplerin önündeki engeli kaldırmakla övünenlerin,
“Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye bağıran gencecik teğmenleri soruşturanların ülkesi.
Yarısından çoğu asgari ücretle çalışan, doymayı yaşamak zannedenlerin ülkesi.
Vasat hayata alıştırılanların ülkesi.
Hayal edemeyenlerin ülkesi.
Gençlerin kaçıp gitmek istediği, aydınını sevmeyenlerin ülkesi.
Sokak ortasında işlenen cinayetler ülkesi…
Çürüyoruz.
Geleceğimiz yok oluyor.
Bu sonbahar yaprak değil, ülke dökülüyor dostlar.
Erken seçim şart.
MUSTAFA ÖZBEY
YORUMLAR