Mustafa ÖZBEY

Mustafa ÖZBEY

[email protected]

Her yıl ölüme mahkum edilen 3.000 Fransız...

27 Ocak 2020 - 11:25

Homeros onu kutsal madde olarak tanımladı, tarih boyunca insanlığı peşinden koşturdu. Doğada saf olarak fazla bulunmayan bu madde için savaşlar yapıldı ve onu elde etmek için akıl almaz yollar denendi.

Çinliler, Romalılar, Fransızlar, Venedikliler, Habsburglar ve diğer bir çok yönetim, savaşlar için para bulmak üzere tuz vergisi koymuştu. Çin’de tuz üretimine ilişkin en eski yazılı kaynak, İ.Ö. 800’e aittir. Belgede, Xia Hanedanlığı sırasında bin yıl önceki deniz tuzu üretimi ve ticaretinden söz edilir. Çin yönetimleri yüzyıllarca tuzu, devletin bir gelir kaynağı olarak görmüşlerdi. Çin’de İ.Ö. 12. yüzyılda tuz vergisinden söz eden metinler günümüze ulaşmıştır. Tuzu suların buharlaştığı zamanda sınırları içinde bulunan Yuncheng gölünden elde ettikleri düşünülmektedir.

Et ve balığı tuzlayarak saklayan ilk uygarlık Mısırlılar’dı. Bu uygarlık tuzu aynı zamanda mumyalama işlemlerinde de kullanmaktaydı. Araştırmalara göre, Mısırlılar Nil deltasında ki deniz suyunu buharlaştırarak tuz üretiyorlardı.

1350’li yıllarda Afrika, Avrupa ve Asya’da kara yolculukları yapmış olan İbni Batuta, tamamen tuzdan inşa edilmiş olan Taghaza şehrini ziyaret ettiğini yazdı. Tuzdan yapılan binalar, şehri ziyaret edenleri büyülemişse de bu bölgede inşaat için kullanılabilecek tek malzeme tuz bloklarıydı. Antik Taghaza’da çıkarılan tuz, 100 kiloluk tabletler halinde develerle yaklaşık 750 kilometre uzaklıktaki Timbuktu’ya taşınırdı.

Tarihte Roma devleti de Çinliler gibi tuz satışları üzerinde tekel kurmamakla birlikte, zorunlu gördüğünde tuz fiyatlarını kontrol etmekten geri kalmadı. Roma devletinin tuz fiyatlarına ilk müdahalesinin belgeleri, İ.Ö. 506 yılına aitti. Buna karşılık Roma devleti zaman zaman tuz fiyatlarını sübvanse etmişti.

Öte yandan büyük Roma yollarından ilk yol olan Appian Yolu, tuzu sadece Roma’ya değil, yarımadanın iç kesimlerine de taşımak için inşa edilmişti. Roma ordusunda bazen askerler maaşlarını tuz olarak alıyordu. İngilizce de yer alan “maaş” karşılığı kullanılan “salary” kelimesi, Latince “salarium”dan gelmekte olup bu kelime başlangıçta Romalı askerlere verilen tuz tahsisatı ile ilişkilendirilmiştir. Romalılar için tuz, imparatorluk kurmanın zorunlu bir parçasıydı. Yayıldıkları dünyada tuzlaları geliştirip deniz kıyılarına, bataklıklara ve tüm İtalya yarımadasındaki tuzlu su kaynaklarına tuz ocakları kurdular. Roma İmparatorluğunda 60’da fazla tuz ocağı olduğu düşünülmektedir.

Tuz, Ortaçağda onur getiren bir madde, Rönesans’ta zenginlerin lüksü, farklı kültürde tanrı, böcek ısırmaları, diken batmalarında ilaç olarak kullanılmıştır. Romalılarda tuz, sofrada servis edilirdi. Tuz, bir anlaşmanın bağlandığını simgelediğinden bir ziyafet sofrasında tuzluk bulunmayışı, düşmanca bir eylem olarak yorumlanır, kuşku uyandırırdı.

Ortaçağ ve Rönesans’ta sofraya tuz koymak zenginlerin lüksüydü. Bu dönemde Fransız krallıklarında, kral sofraları mücevherlerle kaplı ve içleri tuz dolu vazolarla donatılırdı.

Özellikle İtalyan eşyalarının moda olduğu 16. yüzyılda “büyük tuz” adı verilen şık tuzluğun dışında, değişen yemeklerle beraber sofraya konulan küçük tuzluklar da bulunurdu. Büyük tuz, yemek boyunca büyük efendinin, davet sahibinin ya da şeref misafirinin yanında bulundurulurdu. Parmakla tuza dokunmak kaba bir davranış, hatta bazen talihsizlik olarak görülürdü. Bazı ortaçağ ve rönesans tabaklarında tuz konulması için küçük bir oyuk bulunurdu.

Orta Asya toplumu içinde tuzun mukaddes yiyeceklerden biri olduğu söylenebilmektedir. Eski Türk toplumuna genel anlamda bakıldığında tuz ile ilgili farklı inanışlar olduğu açıktır. Manas destanında tuz zenginlik ifade eder, Kutadgu Bilig de cömertlik ve misafirperverlik için tuz ile ilgili birçok ifadeye yer verildiği görülmektedir. Kadı Burhaneddin divanında, Yunus Emre şiirlerinde tuza ilişkin ifadelere sıkça rastlanmaktadır

17. yüzyılda Fransa’da tuz vergisi önemli sıkıntılara yol açmıştı. Tuz vergisi toplayıcılarından nefret ediliyordu. Tuz vergisi toplayıcıları, özellikle kadınlardan kuşkulanır ve onlara karşı kötü davranırdı. Kadınlar bazen, vücutlarının çeşitli yerlerine sakladığı tuz torbalarıyla yakalanırdı.

18. yüzyılın sonlarında tuz vergisine karşı işlenen suçlardan dolayı her yıl üç binden fazla Fransız erkek, kadın ve hatta çocuk ölüm cezasına çarptırılıyordu.


Görüntünün olası içeriği: 2 kişi, gülümseyen insanlar, ayakkabılar

HAYATIN İÇİNDEN HİKAYELER

YORUMLAR

  • 0 Yorum